31 Mayıs 2008 Cumartesi

in ricordo di pippa bacca


tecavüzcüsüyle, gelinlik giydirilip evlendirilen kadınların yaşadığı bir coğrafyadan (sadece) geçip, gidecekti.

sonuç: türkiye'den çıkamadı bu kadın.

kadına şiddet, çocuğa şiddet, aile içi şiddet ve cinsel suçlar ile ilgili güvenilir veri tabanı oluşmamış, bilimsel olarak izleme-ölçme yapılmayan, dolayısıyla iyileştirici hiç bir politikanın uygulanmadığı, aşağılama ve ayrımcılığın ideolojik bir sorun olduğu, karakolunda ve adliyesinde erkek egemen-seksist uygulamaların normal kabul edildiği, kadınıyla-erkeğiyle "erkekse her şeye hakkı vardır" diye düşünenlerin yaşadığı bir ülkede tecavüz edildikten sonra öldürüldü.

tesadüf ya da kötü şans değil, normal. kurbanın rus, fahişe ya da türk olduğu vakaların kamuoyunun bu denli ilgisini çekmemiş olması da ayrı bir hususiyet arzetmekte.
(bkz: komşu kızını zapteyle bizim oğlan aşıktır)

ve denildiki yaptığı aptallıktı, bu tip olaylar her yerde yaşanabilirdi...

gelinlikle yollara düşen kadın, düzülmeyi ve ölmeyi göze alan kadındır. 3 ihtimal vardı:

-ya başaracaktı ve ümitlenmemize neden olacaktı,
-ya düzülecekti ve sağ kalacaktı, hayatının dersini almış olacaktı ve anlatacak çok şeyi olacaktı,
-ya da hem düzülecek, hem de öldürülecekti ve kalanların utanç duymasına neden olacaktı.

her 3 halde de bu projenin işe yarayacağı ve insanlıkla ilgili bir sorun varsa eğer; sorunun tespiti, analizi ve yeri için doğru verileri sağlayacağı kesindi.

"a un vestito da sposa o qualcosa di bianco,
per nascondere questa mia vocazione,
al trionfo ed al pianto"

"bir gelinlik veya beyaz herhangi bir şey,
benim ya zafere ya da gözyaşına doğru olan bu yolculuğumu örtsün diye"*

bu projenin türkiye'de ve en kötü sonla neticelenmesi pippa bacca'nın şanssızlığı ise bizim de şansımızdır. tecavüz haberleri artık "vaka-i adiye"den sayıldığından, cinsel taciz gerçek bir suç kabul edilmediğinden ve sadece 57 ytl para cezası ödeyerek yırtılabildiğinden, türban ahlaklı kadının aksesuarı olarak dayatıldığından, tecavüzcüsü ile evlendirildiği ve mutlu olmasına izin verildiği için şükretmesi beklenen kadınlar bu topraklarda yaşadığından, almanya'da ali bana sulanma kampanyaları düzenlendiğinden, taciz edene değil taciz edilene şüpheyle bakıldığından; pippa, "tecavüz edilerek öldürülmüş kadın" haberlerinden fazlasını yapmıştır. üstelik bu coğrafyada yaşamak zorunda olmayan şanslı bir kadındı o. ondan, şu anda milano'da bir kafede, dostlarıyla cappucino içiyor olması beklenirdi. ve başka her hangi bir şey yapmadığı için suçlanmazdı.

belki onun ölümü burada yaşayan bakar-körlerin gözünün açılmasına neden olur. çünkü pippa, tesadüfen gebze'den geçen bir yolcu, tesadüfen gelinlik giymiş bir kadın, tesadüfen fışkıran spemlerden şans eseri nasibini almış çekici bir yumurta değildi ve tesadüfen öldürülmedi.

eğer pippa'nın ölüm yıldönümlerinde slayt gösterisi yapmak ve güvercin uçurmak dışında iyi bir şeyler yapılıyor olursa; mesela hukukçular ve siyasetçiler kafa kafaya verip cinsel suçlar için daha caydırıcı cezalar yürürlüğe koyarlarsa, bilim insanları cinsel suçlarla ilgili araştırmalar yapıp, sürdürülebilir ve pratik çözümler önerirlerse, hatta pippa adına bir vakıf kurulup, bu projeleri destekleyen fonlar yaratılırsa, bunlar da tesadüfen olmaz ve eminim "bunlarla ne alakam var benim, sadece tecavüze uğradım ve öldürüldüm" demezdi. çünkü, bu muhtemel sonları hesaplanmış bir projeydi, gelinliği ise ya gözyaşına ya da zafere doğru olan bu yolculuğun örtüsü.

*(bkz: giovanna d arco)

tezekten terazinin boktan olur dirhemi

namdar rahmi karatay'ın şiirine adını veren mısrası. o kadar sevilmiştir ki deyim haline gelmiştir :

sakın namert aşına sokma elini yakar,
o tıkınsın sen yutkun bu da elbet can sıkar,
bir iyilik yaparsa bin kere başa kakar,
böylelerden gelecek iyilikten ne çıkar,
öylesine hayr eder bir soysuzun keremi,
tezekten terazinin boktan olur dirhemi.

deyim olarak kullanıldığında "sistem yanlışsa, ölçüsü de, ölçü değeri de yanlıştır, neyi tartışıyorsunuz?" anlamına gelir.

(bkz: tezekten terazinin boktan olur dirhemi)

islam'da çok eşlilik

-alıntı-
öncelikli olarak tespit etmemiz gereken nokta çok evliliği islam'ın getirmemiş olması, var olan çok evliliği dört kadınla sınırlaması, bunu da yapılmadığı takdirde kulun günaha gireceği bir emir olmayıp bir ruhsat olarak belirlemesidir. hanımı doğurgan olmayan bir kocanın, kısır olan hanımını boşamak yerine doğurgan ikinci bir hanım ile evlenmesi bir ruhsattır. hanımı hasta olan bir kocanın sağlıklı ikinci bir hanım ile evlenmesi de bir ruhsattır. savaş deprem ve benzeri afetler sonunda kadınların sayısının erkeklerden fazla olması halinde de birden fazla evlilik bir ruhsattır. bu ruhsatlar dışında çok eşlilik yapılmaz mı? siz ne derseniz deyin yapılıyor. üstelik çok yaygın bir şekilde yapılıyor.
-alıntı-

islamda çok eşlilik, anlatıldığına göre toplumların refahı için önerilen bir yaşam biçimi.

basitçe erkeğin nefsini doyurmak, kadının nefsini terbiye etmek temeli üstüne inşa edilmiş. (tersini aklınıza bile getirmeyiniz). zira erkeğin nefsi hep aç kabul edilip, doyurulması gereken bir nefs iken, kadınınki teoride hep tokmuş gibi kabul ediliyor ve pratikte de tok olması bekleniyor. kadındaki tokluk hissinin sürekliliği için çeşitli yöntemlerle terbiye edilmesi ve baskı altına alınması gerekir ki bu sistem sorunsuz çalışsın.

bekaret şartı ve çok eşli düzen; kadın nefsinin terbiyesi ve kadının erkeğin açlığını gidermede kusursuz ve koşulsuz hizmeti için kurulmuş mükemmel bir tezgah. her şeyi düşünmüş ve gerekçelerini hazırlamışlar doğal olarak. çünkü erkek için şahane bir düzen bu. hurilerin gezindiği, ırmaklarından şerbet akan cennet tanımının yer yüzünde vuku bulmuş hali. erkeğin cinsel performans ya da küçüktü-büyüktü problemleriyle uğraşmak, şehvetini doyurmak için günahkar kadınlarla olmak yerine enerjisini daha topluma faydalı mecralara aktarması bu sistemle mümkün kılınıyor. kadın(lar) ise cinsellikle ilgili hiç bir şey bilmiyor ve bilmedikleri bir konuda beklenti içinde olmaları mümkün değil. geriye, kısırlık ve kadının mağduriyeti, zinayı önlemek, annenin kutsallığı gibi gerekçelerle çok evliliği akla yatkınlaştırmak kalıyor. tabi motifin tamamlanması için kadının cahil bırakılması, kapatılması, gözü açılmadan küçük yaşta evlendirilmesi, büyük yaşta evlense de gözünün her şekilde kapalı kalmasının garantiye alınması, din temelli eğitim alması, erkeğe ve büyüğe koşulsuz saygının öğretilmesi gerekiyor ki 78 yaşındaki evli bir adam bir kız çocuğunun "edep yerlerini öptüğünde" çocuk sussun ve saygı göstersin. (bkz: hüseyin üzmez)
14.05.2008

türk eğitim sistemi

son yıllarda çağdaşlaşma belirtileri gösteriyor. çoklu zeka, nlp gibi şeyler telaffuz ediliyor, ezbercilikten uzak falan deniliyor, hayırlısı olsun...

benim kıyma makinasından geçtiğim dönemde ortaokul ve lise ingilizce derslerinin tek diyalogu öğretmen derse girerken yapılır, bir daha hiç diyalog çalışılmazdı:

- good morning class
- good morning teacher
- how are you today?
- fine thanks, and you?
- sit down.

6 yıl haftada dört saat ingilizce görüp, tek kelime konuşamayan ama present perfect tense ile simple past tense arasındaki farkı iyi bilen lise mezunlarıydık.

yakın tarihle ilgili bir sürü gerçeği, örneğin 30 ağustos'u öğrenmek ise 30 yaşından sonra şu çılgın türkler'i okuduktan sonra kısmet oldu. aleyhinde bu kadar atılıp tutulmasaydı nutuk okumak için de bir nedenim olmayacaktı. ne de olsa gelmiş geçmiş en büyük devrimcinin küçükken karga kovaladığını ve adının nasıl mustafa kemal olduğunu biliyorduk, bu kadarı yeterdi.

gözleri görmeyen bir sosyal bilgiler öğretmeni en dehşet verici anımın baş kahramanıydı. sınıfa bir elinde bastonu, bir elinde cetveli ile girer, ders boyunca hiç durmadan ve hızlı adımlarla sıraların arasında dolaşır, çıt duyduğunda ani bir hareketle sesin geldiği yere döner ve gerilimini aktarırdı. çıt sesi devam ederse ağzından tükürükler saçarak kötü bir şeyler söyler, cetvelini sıraya vurur, sıçratırdı. sesli nefes almamaya çalışarak 40 dk boyunca gündüz rüyaları görürdük. çalışkan öğrencilerden birisi tahtaya kaldırılıp o günün konusu ezbere anlattırılırdı, böylece onların sözlü notu yükselirdi. bir kez olsun ders anlattığını, bir öğrencinin soru sorma cesareti gösterdiğini hatırlamıyorum.

ilkokul desen ayrı bir alem. bütün yapılan, o yaştaki çocukları suyu tersine akıtmak gibi bir çaba içinde sıraya düzgün oturtup, hiç kımıldamadan ders dinlemelerini sağlamaya çalışmaktı. bugün ise eğer daha iyi odaklanıyorsa çocuk ayakta durabilir, hareket edebilir, kalem çevirebilir gibi şeyler duyuyorum. malesef o kadar yavaş oluyorki iyileşme, insan sevinemiyor, helal olsun diyemiyor. yeni mi aklınıza geldi bütün bunlar, işinizin adı neydi demek geliyor...
06.10.2007
(bkz: türkiye deki eğitim sistemi/@auro)

kiskanclik iliskilerin kanseridir

kanser; hücrenin yapısının dışarıdan etkilerle bozulması sonucu oluşan, bittiğini sandığınız anda tekrar ve cok daha siddetli sekilde patlayıp butun organları saran süründüren ve sonunda öldüren, belirli bir şekle sahip olmayan, bicimsiz, cok enerji tuketen, kontrolsuz şekilde cogalan, abuk subuk maddeleri sentezleyip salgilayabilen, vücudun ihtiyacı olan maddelerin de salgılanmasını engelleyen hucrelerden oluştuğuna göre ve çaresizlik yaşatmasından dolayı "kıskançlık ilişkilerin kanseridir" önermesi doğru bir önermedir.
09.01.2007
(bkz: kıskançlık ilişkilerin kanseridir/@auro)

nefsine ağır gelenin hakkında hayırlı olması durumu

başta aşk acısı olmak üzere hakarete/iftiraya/haksızlığa uğrama durumlarında teselli için söylenilen bir söz. tasavvufta kullanılan bir telkin yolu. acının bal eylenmesi esasına dayanır. insanı olgunlaştırması, sivriliklerini törpülemesi, uçlarını yumuşatması, ham yanlarını pişirmesi gibi türlü şekillerde tezahür etmesi beklenir. nefse ağır gelen bir durum varsa muhakkak nefsin bir zaafiyeti söz konusudur ve herkes/her şey el birliği yaparak bu zaafiyetin giderilmesi için çalışmalarda bulunur. biz acı çekerken nefsimiz olgunlaşıyor.
13.01.2008
(bkz: nefsine agir gelen hakkinda hayirlisidir)

arıza tiplere aşık olma eğilimi

kökünde annelik içgüdüsünün olduğunu tahmin ettiğim daha çok kadınlarda rastlanan bir durum. aşık olunan kişi başlangıçta arızalı olduğunu belli etmeyebilir, edebilir de. ancak tanışıldıkça bu kişinin uğradığı haksızlıklar, başına gelenler, acıları, yaraları aşık olanda acıma duygusuyla karışık hayranlık doğurur. dış dünyanın kötülülükleriyle mücadale etmekten yorulmuş, başını dik tutmuş, bu marjinal, bu yaralı ve boyalı kuşun şefkate ve sıcak bir yuvaya ihtiyacı vardır. bunlar dişi kuş tarafından sağlandığında boyalı ve yaralı kuş saadete kavuşacak, boyalarından arınacak, yaraları iyileşecek ve ömür boyu yardım meleğine aşık ve müteşekkir olarak ideal bir eş olacaktır. ancak yaşanılanlar böyle olmaz. boyalı kuşumuz arzalı bi tip olduğundan bütün arızaları paratoner gibi üstüne çekmiştir. aslında normalden daha fazla haksızlığa uğrayan , normalden daha mağdur biri değildir. başına gelenler onun tercih ettiği, seçtiği durumlardır. acınılası bi durum da yoktur, karakteri kaderi olmuş biridir sadece. arızalıya aşık olan tip bu durumu algılamasına bağlı olarak değişen bir sürede farkeder ama son pişmanlık fayda etmez . o da artık arızalı bir tiptir. umduğunu bulamamış, hayatı ıskalamış, gönül yorgunu biri olarak yaşamına devam eder. bu eğilim; öğretici, yıpratıcı, yorucu, dinamik, monotonluktan ve aynı zamanda huzurdan uzak, sabrın sınırlarını zorlayan bir yaşama önderlik eder. bu ilişkide kimin daha arızalı olduğuna karar verilemez.
(bkz: manik depresif)
(bkz: hem kırıcı, hem kırılgan insanlar)
16.12.2002

stres

stresin metabolizma üzerindeki etkilerini ispatlamak amacıyla stanford üniversitesi'nde robert sapolsky tarafından yapılmış bir çalışmayı bildiriyorum (belgesel değil, yeni de değil). insana en yakın tür olduğundan çalışmada baboon türü maymunlar doğal ortamlarında izlenmişler. çalışma kan analizleri yapılmak suretiyle bilimsel bir temele oturtulmuş (gözlem değil). ilk tespit düşük kilolu baboonların, yüksek kilolu olanlarına nazaran daha yüksek ldl, daha düşük hdl ve daha düşük glukokortikoid seviyelerine sahip olmalarının görülmesi (takip edilen bir iki tane daha hormon var). yani kabilede zayıf olan üyeler sürekli dayak yeme stresi çektiklerinden her an kalp krizi geçirme riskine sahipler ve bu korku onların bağışıklık sistemini de zayıflatarak yaralarının daha uzun sürede iyileşmesine neden oluyor, dolayısıyla gerek kalp krizinden, gerek enfeksiyon nedeniyle ölüme daha yakınlar. güçlü olan üyeler ise gayet normal kan seviyelerine sahipler, çünkü tuzları kuru.kabilenin liderini alıp, başka bir kabileye götürüp bırakıyorlar. bir süre sonra kan analizi yenileniyor ve görülüyorki bizim güçlü maymunun metabolizması alt üst olmuş. çünkü lider olmak ve yeni kabileye gücünü göstermek zorunda. bu stres aynı şekilde ldl'nin yükselmesine, hdl'nin düşmesine ve bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden oluyor. gücünü ispatlamak durumunda, attığından daha fazla dayak yerse yenilecek, panik başlıyor, bu onun için sonun başlangıcı olabilir. bu arada yeni katılan bu iri kıyım baboon, kabilenin liderinin de sistemini alt üst etmektedir. o da koltuğunu kaptırma tehlikesi karşısında stresi yoğun hissetmeye başladı, bu savaş onu ikincil pozisyona düşürebilir. liderlerin kavgası süregiderken grubun diğer üyelerinin en kokmaz/bulaşmazların bile kan analizleri bozuluyor, çünkü ortamda kaos var ve bu zayıf üyeler kimden yana olacaklarını bilemez haldeler. bu savaş neticelenmeden rahat yüzü görmeleri mümkün değil, her an tetikteler, tokatın kimden geleceği belli değil, filler tepişirken çimlerin ezilmesi kaçınılmaz.bir diğer tespit edilen nokta, ortamdan ve güçten bağımsız olarak bazı baboonların hep kötü tablolar sergilemesi, çünkü allah onları öyle yaratmış, onlar hep gergin, lüzumsuz korkuları var ve kan değerleri çok kötü. uzun bir kuyrukta veya sıkışan trafikte bazı insanlar gündüz rüyası görürken ve hayallare dalmak için fırsat bulmuşken, bazılarının sinirden kudurması ve kendi kendilerini yemeleri olarak açıklanabilir. aynı etkiye farklı tepkiler... bir sürü detay var, onlara hiç girmeden neticeyi özetleyelim.

1. güçsüzlük, zayıflık
2. her türlü değişiklik
3. kaos, yüksek risk ortamı
4. genetik özellikler, genel düşünce yapısı

bu nedenlerden dolayı insanlar strese giriyorlar ve metabolizmaları doğrudan ve olumsuz etkileniyor. kalp damar ve enfeksiyon hastalıklarının adayı oluyorlar. en küçük bir operasyonda dahi yaraları çok geç iyileşiyor ya da hiç iyileşmiyor ve bütün komplikasyonlar, ilaç yan etkileri onları buluyor.bir diğer sonuç stresin hayati ama olumlu etkisi üzerine. eğer stresin metabolizma üzerinde hiç etkisi olmasaydı canımızı tehdit eden bir tehlike karşısında ateşleyici turbo güçten mahrum kalacaktık. deprem olduğunda kimse can havliyle kendini dışarı atmayacak, sakin sakin evde oturup geçmesini bekleyecekti. eğer zebra, kaplanı gördüğü anda hayatının en hızlı koşusunu yapamayacak olsaydı zebra diye bir tür olmayacaktı. stres canlıların canlı kalmalarını sağlayan tetikleyici bir ön uyarı sistemi. ancak, tehlike yokken de alert vaziyette dolaşmak gereksiz olduğu gibi çok kıymetli olan enerjinin boşa harcanması demek hatta bir nevi kendini zehirleme.
06.09.2007

sözünü geri al

çocukluk günlerinin undo eylemi. çocukca bir savunma mekanizması. büyüyünce ikamesi yok. büyüyünce sözler geri alınmaz, bedeli ödenir.

çocuğun iç sesi:
- sana bir şans daha veriyorum. amacını aşan bir sözdü. (lütfen öyle olsun.) ama seni affedeceğim. seninle küsmek istemiyorum. beni kırdın, kızdırdın, üzdün ama seninle küsmek işime gelmiyor. sözünü duymaktan hoşlanmadım. sözünü sevmedim. bunu hiç söylemedin farz edeceğim. aslında söylemek istememiştin. (öyle olmasa bile ben öyle düşünmek istiyorum.) tercih şansım olsaydı bu sözü hiç duymamayı tercih ederdim. ama duydum bir kere. fakat hazmedemedim. şu anda bu sözü duymuş olmanın gereklerini yerine getirmek istemiyorum. sözünü geri al. lütfen al.

yetişkinin iç sesi:
- amacın ne olursa olsun beni kırdın. hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. bu sözler yeni bir dönemin başlangıcı. sonuçlarına hep birlikte katlanacağız ve neler olacak göreceğiz.
30. 05. 2008

akıllı ve güzel kadın

bu kadının şans verdiği erkek önce büyülenir, hayatının kadınını bulmuştur. "o" hem güzeldir, öpülesi, sevilesidir; hem de ideal eştir, konuştuğu zaman gurur duyulur, nerede, ne yapacağını bilir, oturması, kalkması hayran olunasıdır. işler ciddileşir, gel zaman git zaman nefis de körelir. "o" hala çok güzeldir ama fazla akıllı gelmeye başlar, çünkü "hayır" demesini biliyordur. karşısındaki insanı çözmüştür ve onun zayıflıklarının farkındadır. akıllı ve güzel kadın erkeğine ayna tutar. bu ayna salak ama güzel olan kadının tuttuğu dev aynasından farklı tepkiler yaratır erkek üzerinde. onu hatalarıyla, kompleksleriyle yüzleştirir. ilişkide gerilme ve kasılma dönemi başlar. aynı zamanda vazgeçilmez olan bu kadın, eğer aşık değilse (ki bu erkeğin dengi olmadığını gösterir) erkeğine hayatı zindan edebilir. erkek yaralanmıştır, egosu paramparçadır. bu kadın aşıksa, erkeğin kendisini iyi hissetmesini sağlayacak pek çok nedeni vardır. rasyoneldir, hatasını kabul eder, kapris yapmaz yapsa da kısa sürede farkına varır, uzatmaz.bu bir genellemedir. genellemelerin istisnaları da bünyesinde barındırabileceği akılda tutulmalıdır.
auro, 18.05.2002

yakisikli adamlarin cirkin kadinlarla evlenmesi
"ya güzel ve aptal olacak ya çirkin ve akıllı olacak" demişti bir büyüğüm bana " ikisi bir arada olanlar adamın ağzına sıçıyor bak bana" diye de eklemişti.
(
bandini, 13.12.2005) (tanımıyorum yazarı, izinsiz alıntıdır)