29 Temmuz 2008 Salı

kahve

kahve ilk olarak 1615'de arabistan'dan venedik'e ithal edilmiş. fanatik hıristiyanlar şeytan içeceği olarak papa'ya kahveyi şikayet etmişler ve yasaklamasını istemişler. fakat, papa kahveyi içmiş, sevmiş ve hatta kutsamış, hıristiyanların içebileceği bir içki olarak ilan etmiş. italyan kahve çeşitlerinin bar terminolojisini ve nasıl hazırlandığını gösteren faydalı bir link: http://sovrana.com/termin.htm

ben türk kahvesi tercih ederim, yanında bitter çikolata ile...
fakat, iyi bir cappucino her zaman iyidir.
(cappuçin rahiplerinin pelerinleri cappucino rengindeymiş. ismi buradan geliyor.)

afroblues

batı afrikalı müzisyenlerin icra ettiği, blues'un hissedildiği fakat her zaman "işte bu blues!" denilemeyecek bir tür. bazen arabik, bazen hint, bazen kanun, ud gibi enstrümanların girmesiyle türk melodileri bile taşıyabilen ilginç bir müzik. "blues nerden gelir, nereye gider" diye merak edenler dinlemeli.
başlıca afroblues sanatçıları:
ali farka toure
rokia traore
taj mahal & the culture musical club of zanzibar
dama mahaleo
boubacar traore
bill frisell

ali farka, amerikan blues müziği için "i am the root and the trunk, all they have is the branches and the leaves" demiş.

sourberry'de simply blues için yaptığım programda hazır çalınmışı var.
http://rapidshare.com/...m.2008-01-10.104847.aac.html

(program öncesi)
stevie ray vaughan - tin pan alley
ray charles - hit the road, jack
liste:
bill frisell - boubacar
bill frisell - for christos
boubacar traore - kar kar / vincent
boubacar traore - kongo magni
ali farka toure with ry cooder - ai du
ry cooder & ali farka toure - diaraby
ali farka toure and ry cooder - addicted to love
taj mahal - cajun waltz
taj mahal & ry cooder - rye whiskey
harry manx - your sweet name
harry manx & kevin breit - funny business
ali farka touré - ai ga bani

22 Temmuz 2008 Salı

dire straits


dire straits çil çil müzik yapan bir grup. her enstrüman duyulur, her enstrümanın hakkı verilir. yüksek sesle ve dikkatlice dinlemek lazım.
sourberry'de our tunes için yaptığım dire straits özel programı, grubun ilk albümünden başlayarak, mark knopfler'ın en son solo albümüne kadar her çalışmasını kronolojik olarak içine alan bir programdı (1978-2007). hit şarkılar yerine albümlerin daha az bilinen ama iyi şarkılarına yer verdim. programın sonunda ise dinleyici istekleri var.

dire straits'e yeni başlayanların işine yarayabilir. dosya, aac formatında:
http://rapidshare.com/files/85212072/stream.2007-12-28.230148.aac.html

dire straits - southbound again
dire straits - where do you think you're going?
dire straits - expresso love
dire straits - if i had you
dire straits - private investigations
mark knopfler - theme of the local hero
dire straits - so far away
dire straits - ticket to heaven
mark knopfler - imelda
mark knopfler - wag the dog
mark knopfler - stretching out
mark knopfler - just instinct
mark knopfler - an american hero
mark knopfler - what it is
mark knopfler - hard cases
mark knopfler - you don't know you're born
mark knopfler - don't crash the ambulance
mark knopfler - the fish and the bird
istekler:
dire straits - you and your friend
dire straits - lady writer
dire straits - brothers in arms
dire straits - your latest trick
dire straits & sting - money for nothing
dire straits - skateaway
dire straits - telegraph road
mark knopfler - baloney again

15 Temmuz 2008 Salı

caruso




luccio dalla'nın en güzel eseri ve belki de en güzel italyanca şarkı.
şarkı, adını enrico caruso'dan alır. anlatılanlara göre, caruso sorrento'dadır (napoli yakinlarinda, körfeze bakan, caruso ve torna a surriento 'ya konu olma şerefini taşıyan bir yer). hastadır ve bir gece kalkıp, kıyının en ucundaki kayanın üzerine çıkıp sarkı söylemeye başlar. muhteşem sesi duyan balıkçılar toplanıp saatlerce onu dinlerler. caruso odasına döner ve sonsuz uykusuna dalar. bu şarkıda körfeze karşı şarkı söyleyerek, az sonra bitecek olan hayatına veda eden bir adam anlatılır.

qui dove il mare luccica,
e tira forte il vento
sulla vecchia terrazza
davanti al golfo di surriento
un uomo abbraccia una ragazza
dopo che aveva pianto
poi si schiarisce la voce,
e ricomincia il canto

te voglio bene assai
ma tanto tanto bene sai
è una catena ormai
che scioglie il sangue dint'e vene sai…

vide le luci in mezzo al mare,
pensò alle notti là in america
ma erano solo le lampare
e la bianca scia di un'elica
senti il dolore nella musica,
e si atzò dal pianoforte
ma quando vide uscire
la luna da una nuvola,
gli sembrò più dolce anche la morte
guardò negli occhi la ragazza,
quegli occhi verdi come il mare
poi all'improvviso usci una lacrima
e lui credette di affogare

te voglio bene assai
ma tanto tanto bene sai
è una catena ormai
che scioglie il sangue dint'e vene sai...

potenza della lirica,
dove ogni dramma è un falso
che con un po’ di trucco e con la mimica
puoi diventare un altro
ma due occhi che ti guardano,
così vicini e veri
ti fan scordare le parole,
confondono i pensieri
così diventa tutto piccolo,
anche le notti là in america
ti volti e vedi la tua vita,
dietro la scia di un’elica
ma sì, è la vita che finisce,
è non ci penso poi tanto
anzi, si sentiva già felice,
e ricominciò il suo canto

te voglio bene assai
ma tanto tanto bene sai
è una catena ormai
che scioglie il sangue dint'e vene sai...


burada denizin parladığı
ve rüzgarın kuvvetlice estiği yerde
eski terasın üzerinde
sorrento körfezi'ne karşı
bir adam bir kızı kucaklıyor
ağladıktan sonra,
ve sonra sesini temizleyip
şarkısına yeniden başlıyor

seni çok seviyorum
çok, çok fazla, biliyorsun
artık bir zincir ki
damarların içindeki kanı eritiyor biliyorsun…

denizin ortasındaki ışıkları gördü,
amerikadaki geceleri düşündü,
ama onlar sadece balıkçıların lambalarıydı
ve pervanenin arkasından bıraktığı beyaz köpüktü
müzikteki acıyı hissetti
ve piyanosundan kalktı
ama ayın buluttan çıktığını görünce
ölüm ona daha sevimli bile göründü
kızın gözlerine baktı
o deniz gibi yeşil gözlere
sonra aniden bir gözyaşı döküldü
ve o boğulacağını zannetti

seni çok seviyorum
çok, çok fazla biliyorsun
artık bir zincir ki damarların içindeki kanı eritiyor
biliyorsun…

liriğin gücü,
her oyunun bir aldatmaca olduğu
biraz makyaj ve mimikle
başkasına dönüşebileceğin yer,
ama sana bakan iki göz
öyle yakın ve gerçek ki
sana kelimeleri unutturuyor
düşüncelerini karıştırıyor
her şey öyle küçülüyor ki
hatta amerika'daki geceler bile
dönüyor ve hayatını görüyorsun
bir pervanenin arkasında bıraktığı izde
ama evet, hayat sona ermekte
ve o bunu fazla düşünmedi
bilakis, kendini şimdiden mutlu hissetmekteydi
ve şarkısına yeniden başladı

seni çok seviyorum
çok, çok fazla biliyorsun
artık bir zincir
damarların içindeki kanı eriten
biliyorsun…
08.03.2007

cem karaca


televizyon makinası'nda o, yeni albümünü tanıtırken, ben de onun hakkında ne düşündüğümü paylaşmak istedim.

özal'a müteşekkir olması, onu ülkesine kavuşturduğu içindir. (daha iyi bir sebep olamazdı)

star tv'nin reklamına sesini vermesi, paraya ihtiyacı olduğundandır. (iyi müzisyen olması onun karnını doyuramamıştır.)

süleyman demirel 'i en iyi siyasetçi ilan etmesi, süleyman demirel'in gerçekten iyi bir siyasetçi olmasındandır. (bkz: siyasetçi)

öldüğünde alkışı değil, tekbiri tercih etmesi; onun inançlarından dolayıdır ve sadece müzik icra ettiği zaman alkışlanmayı tercih ettiğindendir. (kimse inançlarından veya vasiyetinden ötürü aşağılanamaz)

dönmüştür, çünkü hayatının "izm" lerden ya da "tutarlı" sıfatından daha önemli olduğunu anlamıştır. (çünkü hayatın provası yoktur, herkes hayatını istediği gibi yaşama hakkına sahiptir.)
dönmüştür, çünkü kadere inanan bir insan olarak, gençlikte coşkuyla ve her şeyi göze alarak savunduğu fikirlerin, zaman içinde ne kadar işlevsiz kaldığını, aslında hayatta başka yasaların işlediğini aynı kader ona göstermiş ve onu ne pahasına olursa olsun ülkesine döndürmüştür. ve ne yazıktır ki, onun düştüğü bu durum acımasızca eleştirilmesine neden olmuş, bu eleştiriler onu çok acıtmış ve belki de bu acıya ve aşağılanmaya sadece alkolle katlanır duruma gelmesine neden olmuştur. (hızla yaşlanmasının nedeni muhtemelen bütün gün içtiği ucuz şaraplar, gün boyu neredeyse hiç bir şey yememesi, sürekli sigara içmesi ve çok az uyumasıdır.)

kendisinin ağzından duyma ayrıcalığına sahip olduğum "mutluluğun tanımı" şöyledir. (cem karaca'dan önce başkaları söylediyse bilemem, ben onun yalancısıyım): mutluluk sürekli değildir. mutlu hayat yoktur. sadece pause'a basılan anlar vardır.
12.02.2006 02:23

anadolu'yu ve rock'ı birarada sunmayı başarmış tek sanatçı. keşke iyi bir taklidi çıksa da yeni şarkılar duyabilsek aynı tarzda. fakat o kadar üstün ki taklit edilemiyor. vokalini taklit eden düzenlemede eksik kalır, düzenlemeyi yapabilen o sesi veremez, melodi yetse, sözler yetmez, velhasıl cem karaca gibisi gelmez. o artık kuşun kanadında...
25.06.2007

kuvay-i milliye

türk eğitim sistemi'nin, hamaset edebiyatçılarının, siyasetçilerin, askerlerin, bir takım "aydın" ve yazarların öyle ya da böyle içini boşaltmaya ve erozyona uğratmaya çalıştığıdır. netice itibariyle; kanla türk bayrağı yapmakla, "kurtuluş savaşı abartılmıştır" demek arasında bir fark göremiyorum.

milliyetçilik, gayri-müslim düşmanlığı, vatan elden gidiyor paranoyalarımız, cahilliklerimiz, varoşların katil yetiştiren okullara dönüşmesi hepsinin nedenleri var, hepsinin neden-sonuç ilişkisi kurulabilir. fakat, kurtuluş savaşı abartıldı, zaferler büyütüldü, hepimizi bu yalanlarla uyuttular, anestezi altındayız, uyanın gibi histeriye varan saptamaların varlığı karşısında seyirci kalmak giderek zorlaşıyor. seyircisiz histeri olmaz, bu hareketlerin de bir neden-sonuç ilişkisi vardır ve zamanla anlaşılır.

antepliler/urfalılar/maraşlılar fransızları yenilgiye uğratmamıştır. elbette bundan bir zaferdir diye bahsedilemez. kuvayi milliye ruhu; silahı, yiyeceği ve başında devleti olmayan bir halkın büyük ülkelerin, büyük ordularına teslim olmak yerine mücadele yolunu tercih etmeleridir, inisiyatif kullanmalarıdır.

antep yenileceğini bile bile 11 ay mücadele etmiştir ve sonuçta da yenilmiştir. yiyeceksiz ve silahsız 11 ay bir orduya karşı koymak ne demektir bilir misiniz? aptallık değil mi? oysa düşman askerini gördükleri gün şehrin altın anahtarını sırmalı, kadife bir yastığın üstünde teslim etmeleri gerekirdi. fakat o zaman nazım hikmet kara yılan'ı, kuvayi milliye destanını yazamazdı.

o zaman fransız askerine karşı bir zafer kazanılmamıştır, bir mucize gerçekleşmemiştir. mücadelenin verildiği her yerde olduğu gibi...

biraz okuyan, biraz düşünen, biraz sorgulayan herkes; türk eğitim sisteminin, geleneksel türk hamasi siyasetinin, darbe edebiyatının boyalı/cilalı dayattıkları, 2. cumhuriyetçilerin, karşı devrimcilerin tezleri ile gerçeklerin arasındaki farkı ayırd edebilir/ayırd edebilmeli.
(bkz: biz artık o ulus değiliz)
16.01.2008