27 Eylül 2008 Cumartesi

kız çocukları


- ablamın üstünü ben örtsem?
- olur
- büyüyünce hazırlık olsun diye..

duru 7 yaşında. uyuyan ablasının üstünü örtmek istedi, çünkü büyüyünce bunu yapacağını ve şimdiden öğrenmesi gerektiğini düşündü. bu fazla içgüdüsel bir güdü. iyi bir anne olma endişesini taşıması bir kız çocuğunun ve bir an önce staja başlamak için can atması, düşünmeden, kendiliğinden öğrenmeye başlaması, bacak kadarken kendini anneliğe hazırlamaya başlaması ne biçim bir kodlamadır.

16 Eylül 2008 Salı

l'appuntamento

http://www.sourberry.org/programlar/119

sourberry 'de yapmış olduğum, şu anda ara verdiğim italyanca müzik programımın adı. randevu demek, ilham veren ise ornella vanoni 'nin güzel şarkısı. ilk 15 programın podcastleri sitede mevcut, ancak indirmek için sözlük yazarı olmak gerekiyor, 16. ve 17. programları ben yorumlara ekledim. vaktim olursa linkleri buraya koymayı istiyorum. ciddi ciddi öğretmeye çalışmamı, öğretmen havalarına girmemi dinlemek komik oluyor. öyle bir anı oldu...

8 Eylül 2008 Pazartesi

milli eğitimden, ithal eğitime...

1925 yılında türk milli eğitiminin temelini atarken atatürk şunu sormuş: "türk ulusu, evlatlarına vereceği eğitimi mektep ve medrese olarak birbirinden tamamen başka iki kuruma pay etmeğe katlanabilir miydi?"

bugün tüm güçlü ve bağımsız devletlerde olduğu gibi eğitimde ve öğretimde birliği sağlayarak, eğitimin dinselleştirilmesinin önüne geçmişti, çünkü en büyük tehlike cehaletti. eğitim milli olmalıydı, çünkü, dışardan alınacak akıllarla yürütülmeyecek kadar hassas ve ciddi bir işti. kıt kaynaklarla köylere enstitü kurmak gibi bir ütopya bile gerçek olabildi.

sadece az gelişmiş ve sömürge olma özelliği gösteren ülkelerde farklı eğitim anlayışlarına izin verildiğini; çünkü, farklı zihniyetlerin denetiminde olan farklı eğitim anlayışlarının beraberinde çatışma ve kaos getireceğini biliyoruz. bunu abd de bildiği için 1949'da abd ile ilk eğitim anlaşması inönü'nün cumhurbaşkanı olduğu dönemde imzalanıyor ve türkiye'nin son 50 yılına şekil veren siyasetçiler, gazeteciler, bürokratlar abd'ye rockfeller *, ford, eisenhower* burslarıyla gidip, döndüklerinde başbakan bile olurken, abd'li uzmanlar ise danışman olarak meb'de görev alıyorlardı.

eğitimin dinselleştirilmesi ve milli olmaktan çıkması ne yeni, ne de sadece sağ iktidarların dönemine denk gelen bir durum. bu politikaların sonucu olarak bugün açık ve ortada bir gerçek olarak üniversite öğrencilerine yurt hizmetini tarikatlar ve cemaatler veriyor. çocuklar otogarda karşılanıp bu yurtlara yerleştiriliyor ve girişte hangi gazeteyi okuduğu, değiştirmek isteyip istemediği gibi soruların sorulduğu anketler uygulanıyor. bu yurtlar meb'e bağlı olarak faaliyet gösteriyor. özel ve "atatürkçü" (onlar kendilerini böyle tanımlıyorlar) yurtlar ise genellikle çok pahalı ve zaten az sayıdalar. dar gelirli ve hatta fakirlik sınırındaki öğrencilerin çağdaş, temiz bir yurtta kalması imkansız, kaldı ki paranız olsa da her yerde böyle bir yurt bulmak mümkün değil. bugün neredeyse her ilçede bir yüksek okul var, kibrit kutusu şeklinde binalar yapılıyor ve işte size üniversite. hemen yanında da bir cemaat yurdu veya evi çok kısa sürede bitiveriyor. devlet yurtlarının sayısı sınırlı, eğer şanslı iseniz yurt çıkabilir. fakat, bakımsız ve metruk bu binalar, hizmet ise yok, devlet yutlarında yaşamak çok zor genç bir üniversiteli için. sadece günde 2 öğün yemek çıktığı için, sadece bir çatı olduğu için, sadece başka çare olmadığı için meb onaylı, meb denetimindeki cemaat yurtlarında kalmak zorunda olan ve üniversite eğitiminin yanında bir de medrese eğitimi alan, belirli gazete, dergi ve kitapları okumak zorunda bırakılan binlerce üniversite öğrencisi var.

4 eylül 2008 tarihli seda sayan şovunda prof. dr. süleyman ateş ve şadiye furkan demirtaş adet döneminde kadın oruç tutar mı tutmaz mı şeklinde son derece somut bir konuda tartıştılar. ünlü türk düşünürü seda sayan şadiye hanımın kitaplarını okuduğunu, çok değerli bir yazar olduğunu, "ilahiyatçı olmadığı" halde düşüncelerine çok değer verdiğini söyledi. (seda sayan, kamuoyu araştırmalarına göre neredeyse ordudan sonra halkın en güvendiği isimlerden.) süleyman ateş haklı olarak sinirlendi ve "beni kaybettiniz" dedi. şadiye hanım ise kendisini şöyle savundu " ben ilahiyat okumadım ama 9 sene medrese eğitimi aldım..." ne seda sayan, ne de orada bulunanlardan birisi "türkiye'de medrese eğitimi kaldırılalı neredeyse yüzyıl olacak, nerede bu medrese?" diye sormadı. ismail nacar telefonla bağlanarak süleyman ateş'e itibar etmediğini bildirdi, ben kulaklarımla duymadım ama altyazıda aynen böyle yazıyordu.

bu manzara için akp iktidarının eseridir demek saflık olur. kökü çok eskiye ve derinlere dayanan sömürgeci politikaların ve bu amaç için kullanılan, sadece menfaatlerini düşünen kadroların, işadamlarının emeği ve azmi var. % 47 de bu politikaların doğal bir sonucu.

kolay olmadı kemalizmin yerleştirdiği sağlam taşları söküp çıkarmak, oysa sadece 1923-1938 ile sınırlı bir dönemdir. 70 yıldır bu ülkede atatürkçüyüm diyen de, diyemeyen de azimle kemalist ilkeleri uygulamayarak ve uygulamayacaklarına dair gizli sözler vererek bir yerlere geldiler. fakat az kaldı, geldikleri nokta hiç de fena değil. askeri, ekonomik, siyasal anlamda bağımsız gibi görünen ama dışa bağımlı, henüz toprak kaybetmemiş ama her an kaybedebilecekmiş hissi veren, ne boğazlarına *, ne de gümrüklerine * hakim olabilen, milli üretimi-milli sanayisi ** * olmayan, milli politikaları olmayan **, dünya kadar borcu olan **, küreselleşme gazıyla uydulaşan ve sömürgeleşen, ormanlarını yakan, milli eğitimi bile olmayan ama şanslıyız ki komünizm tehlikesinden daima korunmuş bir ülkeyiz. milli birlik ve beraberlik ise ulusalcılar, islamcılar, kürtler, türkler düzeyine indirgenmiş durumda.

çoğunluğu müslüman ve türk olan bir ülkede dinsel ve etnik çatışma yaratmak zor iş olsa gerek ama görüldüğü gibi imkansız değil, cahil bırakınca kendiliğinden oluyor.