15 Kasım 2009 Pazar

william shakespeare

87. sone

hoşça kal! değerin çok yüksek, tutamam seni,
biliyorum kendine ne paha biçtiğini;
özgürlüğe kavuştun alıp değer belgeni,
iptal ettik sendeki hakkimin senedini

"nasıl tutarım seni, sağlamadan iznini,
neyim var hak edecek senin zenginliğini,
bu essiz armağana kim layık görür beni?"

bana verilmiş berat, donup buldu vereni.
sen vermiştin kendini, bilmeden değerini
ya da bana vermekle hata işlediğini,
bir yanlış anlamanın sonucu hediyeni;
ama, o yine buldu hatayı düzelteni

sen benimdin: rüyanın görkemleriyle doldum.
ben uykuda sultandım, uyanınca hic oldum
...

Bazen

Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar-gider, koşsan da tutamazsın...
...

"serçenin ölmesinde bile bir bildigi vardir kaderin. simdi olacaksa bir sey yarina kalmaz, yarina kalacaksa bugün olmaz. bütün mesele hazir olmakta. madem hiçbir insan birakip gidecegi seyin gerçekten sahibi olmamis, erken birakmis ne çikar, ne olacaksa olsun!" hamlet
...

Korkuyorum

Yağmuru seviyorum diyorsun,
yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun...

Güneşi seviyorum diyorsun,
güneş açınca gölgeye kaçıyorsun...

Rüzgarı seviyorum diyorsun,
rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun...

İşte,bunun için korkuyorum;

Beni de sevdiğini söylüyorsun...

...

1 Kasım 2009 Pazar

each man kills the thing he loves

...
her insan öldürür gene de sevdiğini
bu böyle bilinsin herkes tarafından,
kiminin ters bakışından gelir ölüm,
kiminin iltifatindan,
korkağın öpücüğünden,
cesurun kılıcından!

kimisi aşkını gençlikte öldürür,
yaşını başını almışken kimi;
biri şehvetin elleriyle boğazlar,
birinin altındır elleri,
yumuşak kalpli, bıçak kullanır
çünkü ceset soğur hemen.

kimi pek az sever, kimi derinden,
biri müşteridir, diğeri satıcı;
kimi vardır, gözyaşlarıyla bitirir işi,
kiminden ne bir ah, ne bir figan:
çünkü her insan öldürür sevdiğini,
gene de ölmez insan.
...

oscar wilde (reading zindanı balladı'ndan)

...
yet each man kills the thing he loves,
by each let this be heard,
some do it with a bitter look,
some with a flattering word.
the coward does it with a kiss,
the brave man with a sword!

some kill their love when they are young,
and some when they are old;
some strangle with the hands of lust,
some with the hands of gold:
the kindest use a knife, because
the dead so soon grow cold

some love too little, some too long,
some sell and others buy;
some do the deed with many tears,
and some without a sigh:
for each man kills the thing he loves,
yet each man does not die.
...

20 Ekim 2009 Salı

fight club

bizler tarihin ortanca çocuklarıyız.
bizim neslimiz büyük savaşı veya buhranı yaşamadı.
bizim savaşımız ruhani bir savaş.
bizim buhranımız kendi hayatlarımız.


Tyler Durden: Man, I see in fight club the strongest and smartest men who've ever lived. I see all this potential, and I see squandering. God damn it, an entire generation pumping gas, waiting tables; slaves with white collars. Advertising has us chasing cars and clothes, working jobs we hate so we can buy shit we don't need. We're the middle children of history, man. No purpose or place. We have no Great War. No Great Depression. Our Great War's a spiritual war... our Great Depression is our lives. We've all been raised on television to believe that one day we'd all be millionaires, and movie gods, and rock stars. But we won't. And we're slowly learning that fact. And we're very, very pissed off.

19 Ekim 2009 Pazartesi

om tat sat

sanskritçede "gerçek olan tanrıdır" veya "tanrı tek gerçektir" gibi bir anlama gelen mantra bu tablonun ilham perisi ve hinduizmin besmelesi. hem anlamı, hem de kullanım alanları ile besmele ile aralarında büyük benzerlikler var. rahman ve rahim olan allahın adıyla.. mesela bir bebeğe ismi konulurken aile büyüğü bu mantrayı ve bebeğin ismini kulağına söylüyormuş. çok tanıdık! yukarıya doğru büyüyen 9 daire ise ruhun tekamülünü temsil ediyor. zemin neden siyah ve kırmızı? çünkü egoya en çok onlar yakışır.

29 Eylül 2009 Salı

Spirited Away



“Çocukların ruhlarının geçmiş nesillerden gelen tarihi hatıraların varisçileri olduğuna inanıyorum. Bu yüzden onlar büyüdükçe ve deneyimleri arttıkça, bu hatıralar daha da aşağılara iniyor. İşte bu derinlik seviyesinde film yapmaya ihtiyacım olduğunu hissediyorum.“ demiş Hayao Miyazaki.

10 yaşında bir kız çocuğunun ailesini kurtarma cesareti, yedikleri yüzünden domuza dönüşen ebeveynler, bir sürü başka metafor ve miyazaki'nin bütün filmleri gibi çizgi filmin ötesinde ama çizgi film olma sadeliğinde ve sevimliliğinde olan eseri.

3 Haziran 2009 Çarşamba

girişimcilik mi, girişmek mi?

"türkiye'de müthiş bir girişimci ruhu var, deli bir cesaret var. şehirlerarası otobüsler, şehir içi minibüsçüler. bunlar dünyanın hiçbir yerinde yok."
fiba holding yönetim kurulu başkanı hüseyin özyeğin, tusiad tarafından düzenlenen girişimcilik kongresinde, 'girişimciliği' açıklarken (radikal/özlü söz-416)

türkiye'de sosyal devlet anlayışı ile şehirler planlanmadığı için, tren/metro gibi ucuz ve güvenli seyahat yolları için altyapı geliştirilmediği için; otopark mafyası, dolmuş mafyası, taksi mafyası, bir anda en lüks/en pahalı ve peşin parayla en az 50 otobüs alıp kurulan, kimsenin önceden tanımadığı otobüs şirketleri devletin bıraktığı boşluğu doldurur, bir holding patronu da buna girişimcilik der.

neyse, asıl konuya dönersek gerçek şudur ki türkiye'de yeni kurulan bir işletmenin başarı oranı %10. malesef türk insanı girişimcilik ruhuna fazlasıyla sahip fakat başarılı değil. (istatistiklere yansımamış olsa da reel olarak ilk 1 yıl içinde kapanan küçük işyeri oranının %80 lerde olduğu biliniyor, sermayenin büyüklüğüyle doğru orantılı olarak süre uzuyor.)

hiç bir konuda uzman olmayan ama koyun ekonomisi konusunda cin fikirlere sahip girişimcilerimiz aynı cadde üstünde 5. açık parfüm dükkanını/simit fırınını/güzellik salonunu/halı mağazasını vb. açmaktan hiç çekinmez, 6 aylık sermayeyi/bütün birikimini cebine koyar, yoksa banka kredisi alır, evini ipotek ettirir, kervan yolda dizilir hesabı yola koyulur. 6 ayın sonunda kirayı ödeyemez hale gelir, depresyona girer, hatta cinnet geçirip, bütün aileyi kurşuna dizer, sonuncuyu kendine ayırarak. vergi levhası 1 aylık işletme sahiplerini banka şubelerinde kredi kuyruğunda görebilirsiniz, hem de aynı anda 2 krediye başvururken. bir de çoğunun ilk yaptıkları şey lüks ofisler kurup, güzel bir sekreter işe almaktır, dost başa düşman ayağa bakar hesabı. maalesef vahşi ormanda işler böyle yürümüyor. swot, fizibilite, pazar araştırması, iş planı bilmek için işletme okumaya gerek yok, çünkü mantıkları basit. ilkokul mezunu olup bunları gayet güzel uygulamasını bilmiş işyeri sahiplerini etrafınızda görebilirsiniz. bu insanları yeni bir iş kurmaya ikna etmeye çalışın bakalım, öyle doğru sorular sorarlar ki aklınızdan şüphe edersiniz. yeni girişimci kendini iyi senaryoya değil kötü senaryoya hazırlasa... sadece bu mantık bile başarı oranını yükseltecektir. bir de havuza atlamadan önce biraz yüzme öğrenmek lazım, "belki boğulmam" ya da "nasılsa biri beni kurtarır" fazla iyimser bir vizyon. allah yardım etmiyor çünkü, böyle zamanlarda "ders alsın dangalak, ya da boğulsun başkaları ders alsın" diyor yukarıdaki. holding patronumuz bir konuda haklı o da "deli bir cesaret bu", başka bir şey değil.

http://www.metutech.metu.edu.tr/tkbs/forum/index.php?dil=TR&sayfa=2
auro, 16.12.2007

18 Mart 2009 Çarşamba

serendipity

güzel bir kelime.
penisilinden viagraya kadar bir sürü şeyin ortaya çıkış şekli.
türkçe karşılığı yok. tesadüf ya da şans eseri demek yetersiz kalıyor.

bir gün bir otobüse binip, sınava giderken, hesap makinasını unuttuğunu anlayan, panikleyen bir genç kızın "hesap makinası olan var mı?" diye otobüsün içine seslenmesi, birisinin cebinden çıkarıp uzatması ve hesap makinasının yanında hayatının aşkını da bulması gibi...

aradığından başka bir şeyi, aradığın şey vesilesiyle bulmak, bulduğunun görünürde aramadığın ama asıl ihtiyacın olan bir şey olması, yani acaip bir durum...

"In the field of observation, chance favours only the prepared mind." Louis Pasteur
"Serendipity. Look for something, find something else, and realize that what you've found is more suited to your needs than what you thought you were looking for." Lawrence Block
"Serendipity is the faculty of finding things we did not know we were looking for." Glauco Ortolano (2008)

wu wei ile kardeş gibiler...

12 Mart 2009 Perşembe

pancake - 2

orijinal olarak waffle tarifi. deneyince, kötü bir waffle, iyi bir pancake tarifi olduğuna karar verdim. önceki pancake reçetesinden daha başarılı ama daha uğraştırıcı olduğundan eskisini silmedim.

1/2 bardak ılık suda 1/2 paket kuru maya eritilir

yarım bardak erimiş tereyağı
1/2 çay kaşığı tuz
1 kaşık sıvı yağ
vanilya
2 bardak süt
1,5 bardak su
4 yumurta sarısı
1/2 bardak şeker (+/- 2 kaşık)

karıştırılır.

4 bardak elenmiş una maya ve sıvı karışımı eklenir.

yumurta akları çırpılıp hamura karıştırılır.

1 saat bekletilir, 4 kez karıştırılır.

çok az yağlanmış ya da yağsız teflon tavada pişirilir.

oldukça fazla miktarda olması korkutmasın.
üzeri kapatılıp buzdolabında saklanabilir.
bekleyen hamurun daha güzel olduğunu peşinen söylemeliyim, çünkü
buzdolabında da mayalanmaya devam ediyor.
bekledikçe güzelleşiyor.

11 Mart 2009 Çarşamba

krishnamurti - truth is a pathless land

"Sevgili ile ne demek istediğimi soruyorlar. Açıklayayım, siz istediğiniz gibi anlayın. Benim için O, Krishna, Kuthumi, Maitreya, Buda... Bunların hepsi, ama hepsinin biçiminin ötesinde. Ne ad verdiğiniz ne fark eder ki? Benim Sevgilim gökler, çiçekler, her bir insan. Ben Sevgilimle birleştim… ve siz Onu her bir hayvanda, her bitkide, acı çeken her insanda göremedikçe anlayamayacaksınız.”

Yazdıkları ve söyledikleri onu eğitmiş olanların ve kurtarıcı olmasını isteyenlerin bekledikleri yazılar ve sözler değildi. Onun başkaldırdığını söylediler. Krishnamurti Life in Freedom (Özgür Yaşam) adlı kitabında şöyle yazıyordu: “Her şeye başkaldırıyorum. Başka insanların kendilerini üzerimde yetke saymalarına, başkaları tarafından eğitilmeye, başkalarının bildiklerini bana kabul ettirmeye çalışmalarına başkaldırıyorum. Kendim bulmadıkça hiçbir şeyi doğru kabul etmiyorum. Başkalarının benden farklı düşünmesine karşı değilim, ama onların bana düşüncelerini, yaşamla ilgili görüşlerini zorla kabul ettirmeye çalışmalarına katlanamıyorum. Daha küçük bir çocukken de başkaldırıyordum. Dinliyor, izliyor, ama bir yandan da sözlerin yanılsamasının ardındaki hakikati arıyordum.”

Krishnamurti 1929 yılında 34 yaşındayken kendisine yüklenen kurtarıcı imgesini büyük bir kararlılıkla yadsıyarak Doğu Yıldızı Örgütü’nü dağıttığını açıkladı. Ommen’de 3000 örgüt üyesinin önünde yaptığı konuşma radyodan da binlerce kişi tarafından dinleniyordu. Krishnamurti sayıları o tarihte 60.000′e varan üyeye şöyle sesleniyordu: “Hakikat ülkesinin yolu yoktur ve ona ne olursa olsun hiçbir yolla, hiçbir dinle, hiçbir mezheple ulaşamazsınız… Ben hiçbir tinsel örgütün üyesi olmak istemiyorum; lütfen bunu anlayın… Eğer bu amaçla örgüt kurulacak olursa, bir engel, zayıflık, köstek halini alır ve bireyi sakatlar, onun büyümesini, özgün biri olmasını engeller, oysa bu, insanın saltık, koşulsuz hakikati keşfetmesinde temeldir… Şimdi başka örgütler kurabilir, başka birinin sizi kurtarmasını bekleyebilirsiniz. Ben bununla ilgilenmiyorum, kendinize yeni kafesler örüp bu kafesleri yeni biçimlerde süslemenizle de ilgilenmiyorum. Benim tek ilgilendiğim insanı kesin olarak, koşulsuz olarak özgürleştirmek.”

Krishnamurti bu konuşmayla yalnızca örgütü dağıtmakla kalmamış, Theosophical Society üyelerini de şaşkınlık içinde bırakmıştı. Kendisinin gelecekte yapacağı işler için toplanan büyük paraları ve dünyanın çeşitli yerlerinde armağan edilen arazileri geri dağıttı ve yaşamının geri kalanını dünyanın pek çok yerinde konuşmalar yaparak geçirdi. Artık konuşmalarında hiçbir dine, geleneğe, düşünce akımına bağlı değildi. Ders vermekten çok dinleyenlerin kendilerini sorgulamaları, söylenenlere körü körüne inanmak yerine kalplerinin derinliklerine bakmaları ve kendi varlıklarının hakikatini bulmaları gerektiğini vurguladı.

Eğitim Krishnamurti için en önemli konulardan biriydi. Genç insanların ırk, ulusçuluk, din, dogma, gelenek, sanı gibi koşullanmalarını görmelerini, bilinçlerinde bir dönüşüm yaşamaları durumunda bütünüyle zeki insanlar olabileceklerini ve doğru eylemde bulunabileceklerini düşünüyordu. Önyargısı ve koşullanmaları olan bir zihin ona göre asla özgür olamazdı. Krishnamurti dünyanın çeşitli ülkelerinde, insanların mekanik, teknolojik araçlara dönüşmek yerine korkusuzca, karmaşa yaşamayan özgür bireyler olarak yaşamı anlayabilecekleri okullar açtı.

Krishnamurti ömrünün sonuna dek sohbetlerini sürdürdü, insanlarla bir öğretmen, bir guru olarak değil, bir dost olarak konuştu. 90 yaşında bile gezilerine, sohbetlerine ara vermedi. Dinleyicilerinin öğrenmesini umduğu her şeyi kendisi yaşadı. 1985 yılının sonlarında rahatsızlandı. 17 Şubat 1986 tarihinde Kaliforniya’nın Ojai bölgesinde bir hastanede 91 yaşında öldü. Ölmeden önce “Ben sıradan bir insanım, beni sıradan bir biçimde uğurlayın” demişti; bedeni yakıldı ve mezarının üstüne tapınak dikilmemesi amacıyla külleri en sevdiği yerlere serpildi.

Krishnamurti’nin yaşamı boyunca yaydığı sevgi bugün de insanlığın kalbinde ve zihninde yaşamaktadır.

---------------------------------------

Daha Yüksek Bilinç Düzeylerine Ulaşmak

"Mutlu olmak her bireyin en yüksek hedefidir.
Böyle bir hedefe ulaşabilen pek az kişi, aslında ulaşılacak bir hedef olmadığını,
ancak yolculuğun her bir anının büyük bir keyif ve tatmin demek olduğunu anlamış olanlardır.

Hayatı bu şekilde algılamak kolay değildir;
bu öğreti günlük yaşantımıza katılıp uygulanabilir de değildir.
Tam aksine, hayatı daha yüksek bir bilinç düzeyinden algılayan kişinin
gayret sarf etmeksizin olan tutumudur. Hayat böyle bir kişi için cennet gibidir.

Mutluluk, iç dünyayı tatmin etme sanatının gelişmesine dayanır,
bu da dış dünyaya bolluk, sağlık ve ilişkilerde sevgi olarak yansır.

Dış dünyamız, iç dünyamızın yansımasından başka bir şey değildir.

Öyle ise iç dünyamızdaki değişimi tetikleyen nedir?

Yaşantımızın tüm yönlerinde içsel tatmini ve dolayısıyla da büyümeyi nasıl elde edebiliriz?

Hiçbir öğreti veya doktrin bizi o aşamaya ulaştırmaz.

Gerçek değişim bilinç düzeyindeki yükselme sayesinde meydana gelir."

Amin

13 Şubat 2009 Cuma

başörtülü yarı çıplaklardan geçilmiyor
inançla tesettüre girmiş olanlarla, geçer akçe durumlarından tesettürlenmiş olanların 1 km uzaktan bile belli olmasının mide bulandırıcılığını anlatan bir yazı. tesettür kararını hayatına geçirmiş ve bu fedakarlığı inancı için yapan insanların oluşan görüntülerden daha fazla tiksinti duyması o kadar doğal ki bu tepkinin zamanla artmasını bekliyorum. çünkü son 10 yılda sayıları arttı bu fast-hidayet ermişlerinin ve sokaklar gizli bir erotizm ile örtülü bir dekoltenin yarıştığı şık hanımlarla doldu. bu şık hanımlar büyük ve pahalı arabalara terfi ettiler, daha büyük ve güzel evlere taşındılar, mücevherleri büyüdü, çocukları cemaatlerinin özel okullarına gitmeye başladı. saçlarını kapatmanın karşılığında daha lüks bir yaşam ve geçerli/güçlü bir gruba ait olma rahatlığı elde ettiler. inanarak ve dört dörtlük tesettür yaşayanlar ise mideleri daha fazla bulanarak bakakaldılar bu manzaralara. cumhurbaşkanının kızı evlendi ve büyük bir sahnede göğüslerinin ölçüsünü ve belinin inceliğini görmemize izin veren güzel gelinliği ile salınıverdi, saçlarını kapatmak güzelliğinden hiç bir şeyi alamamıştı. çünkü bunu saklamak zaten hiç istememişti. kafasındaki komik şey sadece onun ait olduğu grubu sembolize eden bir bayraktı. bu bayrağı taşımak kadınlara düştü bu oyunda. erkeğin ise cuma ve bayram namazlarına teşrifi yeterli görüldü, bir bayrak taşımasına ihtiyaç duyulmadı, hatta saçına jöle sürmesi veya boyaması sünnettir denildi. denize girerken bacaklarının görünmemesi gerekiyor bir de, bir erkeğin en erotik bölgesi belden yukarısı olsa da...

auro, 20.10.2007

bayrak fetişi

türkiye'nin her tarafında, en yüksek noktalara dikilen dev bayraklar var. bu bayraklar çok büyük ve çok yüksekte durduklarından sürekli yenilenmek zorundalar, çünkü parçalanıyorlar. maliyetini bilmiyorum ama çok yüksek olduğundan eminim.
çetin altan'ın yazısından bir bölümle, bu konudaki fikrimi belirtmiş olayım istedim. ne de olsa ben bu kadar naif ifade edemezdim. buyrunuz:

"bayrakların direklerini ne kadar yükseltirseniz yükseltin, bayraklar o ülkeden ilk kez nobel ödülü almış bir yazar kadar görünemiyor dünyadan... bunu anlamak o kadar zor mu kuzum?" 13.10.2006/milliyet

3 Şubat 2009 Salı

çocuklar...

4.5 yaşındaki kız çocuğu kreşten alınacaktır. üst baş değişilmez, eşortmanla çıkılır. çocuk görür görmez kreşin kapısında bağırır:
- anne neden pijamayla geldin?
- özür dilerim kızım.
etraftan gülüşmeler.
(auro, 28.11.2005 19:21)

4,5 yaşındaki çocuk: anne pat yapmak sağlıklı bi şey mi? (pat yapmak: gaz çıkarmak)
anne: evet
4,5 yaşındaki çocuk: öyleyse ben bol bol pat yapıym da hemen büyüym.
(auro, 29.11.2005 16:34 ~ 19.05.2006 19:58)

ilkokul 1. sınıfa giden çocuk gelir:

- anne nejatın japon arkadaşlarını bitirdim, j li on cümleyi sonra yapsam olur mu?
- ??
- yaa nejat japonyaya gitti ya, o bitti, yoruldum.
- tabi dinlen biraz.
çocuk j harfini öğrenmiştir. öğretmenlerin hayal gücüne saygı duyulur.
(auro, 25.12.2005 16:20)

3-5 günlüğüne anneden ayrılmış anneannesiyle kalan kız çocuğu arada bir iç çekip ağlamaktadır. herkes üzülür, anneanne teselli etmeye çalışır:

- ama bak az kaldı, annen gelecek, sana hediyeler getirecek, bak ben varım, ablan var ...
- biliyorum ama, içim "annen yok, ağla" diyor.
- ahh canııım, kıyamam ben sana.
(auro, 03.01.2006 17:44)

7 yaşındaki çocuk: bana öyle bakma.
5 yaşındaki çocuk: bakarım, nolmuş?
7: bakamazsın!
5: bakarım! zaten benim gözüm değil mi? benim gözüm. bakarım.
iki kardeş birbirlerine gözünün üstünde kaşın var demek istiyorlar.
(bkz: kavga çıkarma diyalogları)
(auro, 31.01.2006 11:27 ~ 11:28)

5 yaşındaki kız çocuğu: büyüyünce ben iyi bir insanla evleneceğim
annesi: inşallah
çocuk: kötü birisi kılık değiştirirse, iyi gibi görünürse tanırım ben onu
annesi: !! inşallah
(auro, 15.05.2006 00:00 ~ 15:25)

misafir 5 yaşındaki kız çocuğuna sorar: "abin seni dövüyor mu?"
çocuk: hayır bizi annemiz dövüyor.
(auro, 02.09.2006 15:59)

- merak ediyorum, ne olacaksın acaba büyüyünce?
- ıhh, allah biler. (5 yaşında, duru)
(auro, 12.10.2006 18:54)

kreşten bir arkadaşı ailesi başka bir şehire taşınacağı için ayrılacaktır. kreş, bir veda partisi düzenler ayrılan çocuk için. kızımız da ayrılan arkadaşı için ne hissettiğini anlatır:
- anne bütün arkadaşlarım üzüldü, ağladık.
- sen de üzüldün mü?
- hayır, ben ağlama taklidi yaptım.
(auro, 26.01.2007 21:29 ~ 21:31)

ödev atatürk'ün gençliğe hitabesinin ezberlenmesidir. yaş 8.
ç- bu çok zormuş, bugün yarısını ezberleyeyim, yarın kalanını.
a- bu çok güzel bir eser, muhakkak ezberlemelisin. atatürk yazmış, sen sadece ezberleyeceksin. ç- gerçekten tek başına mı yazmış? hiç bir yerden örnek almamış mı?
çok şaşırdı. çok şaşırması, çok anlamlıydı. aslında komik bir diyalog değildi.
(auro, 24.04.2007 01:08 ~ 01:09)

4 yaşındaki çocuk annesinin tv kanalını değiştirmesine şu şekilde engel oldu:
- kanalı değiştirme. unut gitsin.
(auro, 26.05.2007 21:32)

güneşin dik geldiği saatte havuza girmek için anneyi ikna etmeye çalışan çocuk (6):
-havuz çok gölge (havuzun gölge olduğu iddiasında)
anne: -havuz gölge değil, bu saatte güneş çok zararlı
çocuk: - hayır anne güneş zararlı değil, c vitamini. (güneşin c vitamini olduğu iddiasında)
(auro, 19.06.2007 10:10 ~ 19:02)

anne: birbirinizi bana şikayet etmeyin, nazik olun, saygılı olun, kavga etmeyin. (sürekli)
küçük olan çocuk (6): ablacığım neden belime vuruyorsun? (bağırarak)
(auro, 25.06.2007 13:56)

tatildeyken ormanda, deniz kenarında amaçlı/amaçsız yürünür, küçük ayaklar da daha çabuk yorulur ve der ki "yürü yürü nereye kadar...".
(auro, 20.07.2007 22:30)

italyan bayrağının renkleri üzerine konuşuyoruz.
anne-kırmızı domatesin, yeşil fesleğenin, beyaz mozzerellla diye bir peynirin sembolüymüş.
çocuk (7)- o zaman türk bayrağı da domates ve beyaz peynir olur değil mi?
(auro, 10.09.2007 17:01 ~ 17:07)

- keşke dünyada hiç acı olmasaydı... (ilk süt dişi çekilmeden 1 gün önce, dişçi koltuğuna oturmak için kendini hazırlamaya çalışıyor)
(auro, 01.12.2007 21:54)

- aşık olunca neden dudak dudağa öpüşürler hiç anlamıyorum, çok saçma, iğrenç! (yaş 7)

(auro, 05.12.2007 20:54)

- öğretmen bunu cımbızlayın dedi, çıkmasın dedi.
-ne dedi?
- bunu cımbızlayın dedi. (kitabın dağılmış sayfalarını gösteriyor)
- zımba olmasın?
- hah zımbalayın dedi.
(auro, 10.01.2008 18:44)

(yaş 7)- kendini benim yerime sok!
* kendimi senin yerine koydum evet, devam et?
- bir yılda 2 defa ayın öğrencisi seçilseydin ne yapardın?
*kendimle gurur duyardım.
- ben de kendimle gurur duyuyorum.
(auro, 21.03.2008 12:55)

çocuk(7) - sen madem müziği çok seviyorsun, müzik öğretmeni olsaydın, ya da sanatçı..
ben- sadece dinlemesini biliyorum
çocuk- şarkı da söyle
ben - her sevdiğimi yapamıyorum
çocuk- ben yapıyorum
ben - çok şanslısın
(auro, 28.04.2008 10:11)

çocuk (7): sana bir şey söyleyeceğim ama soru sormak yok
anne: tamam (aslında değil)
çocuk: okulda 2 kere ağladım.
anne: neden?
çocuk: soru sormak yok demiştim :)
(anlatacak ama diyaloglara ilgi çekici başlangıçlar yapmayı seviyor)
(auro, 07.05.2008 19:49)

biraz şımarık ve sürekli itiraz halindeki bir çocuğun arkasından atılıp tutulmaktadır (amaç dedikodu değil eğitimdir)
anne: annesi onun iyiliğini düşünüyor ama o hiç sözünü dinlemiyor, bu yaşta bu kadar itiraz ederse, büyüyünce ne yapar?
çocuk (9): yaprak dökümündeki kızlar gibi olur anne. (defne)
(auro, 07.05.2008 19:49)

ç1 (7): anne sen hangi sporları yaptın?
anne: voleybol takımındaydım
ç2 (9): madalyaların nerede?
anne: :)) ne madalyası, hep yenildik, çok kötü bir takımdık, ben de kötü bir oyuncuydum(kısa süren bir sessizlikten sonra)
ç1: önemli olan kazanmak değil oynamak
ç2: hem en kötü maç bile antremandan iyidir
annenin iç sesi: (yıllar sonra ne güzel teselli ediliyorum) (öğretmenleriyle, kendimle ve onlarla gurur duyuyorum) (ne ekersen, onu biçersin) (her cümleyi kaydediyorlar, çok dikkatli konuşmak lazım)
(auro, 13.05.2008 12:20)

- sen dua etmeyi biliyor musun? (10)
- biliyorum, "allam nolur..." diye başlarsın "amin işşallahh!" der bitirirsin, bu kadar. (7)
temmuz, 2008

- yemeğe nereye gitsek (alternatifler sayılır)?
- teyzemlere gidelim, hem de beleş!
defne (8), 2007

-sen beni temizlerken iğrenmiyor musun? (tuvalet temizliği sırasında)

anne - hayır

- tabi iğrenmezsin, ben senin içinden çıktım ondan değil mi? sürpriz yumurta gibi. sen çikolatasın, ben oyuncağı.

duru (7), 27.10.2008


- neden bazı insanlar tesadüfe inanmaz?
- ben inanırım, kimmiş onlar?
- dizilerde falan öyle diyorlar
- tesadüf değil kadere inanıyorlar, önceden belirlenmiş olduğunu düşünüyorlar
- ama o da tesadüf, kader de tesadüf
- doğru

defne (9), 28 aralık 2008

- biz uzaylıyız.
- nasıl?
- dünya da uzayda

defne-duru, 24 ocak 2009

defne (9)- yalan söyleme, allah görür (4. sınıf ve din dersleri başladı)
duru (7) - allah bana söyletiyor zaten
defne- beynin söylüyo, allah değil
duru - beynimi de allah yaptı
defne- yaptı, bitti, gitti o. artık sen yönetiyorsun

2 şubat 2009

24 Ocak 2009 Cumartesi

coupling

ana dilimin ingilizce olmasını isterdim bu dizi yüzünden. anladıklarım gülmekten ağlatırken, eminim kaçırdıklarım anladıklarımdan daha çoktur. bbc'nin yaptığı en iyi iş. fakat neden sadece 4 sezon? sonsuz olmalıydı. ilaçsız tedavidir. tüm psikolojik delilere duyurulur.

"here on earth there is a gap between seeing someone you like and having sex with them, that we would like to call conversation."
(the man with two legs)

kadınlar, erkekler ve ikisi bir arada iken olanlar üzerinde çalışır. konu sanılanın aksine her zaman sex değildir. örneğin:

patrick: you can’t prevent death with face cream.
sally: yeah? that’s what everyone thinks, but no-one’s ever used it in the quantities i do.
(sex, death and nudity)

"he works in pizza delivery, which just answers all your prays, doesn’t it? man, motorbike, has own food!" (the girl with one heart)

"we are men! throughout history we have always needed, in times of difficulties, to retreat to our caves. ... the toilet for us is the final refuge, the last few square feet of man space left to us!"
(the girl with one heart)

"steve, you know what the sentence of death is, don’t you? i don’t mean the sentence like executions and ... i mean the scary one... just five words, steve. five little words. where is this relationship going"
(gotcha)
auro, 11.03.2006

23 Ocak 2009 Cuma

little miss sunshine




tek sağlıklı üyesi little miss sunshine olan bir amerikan ailesi.

çok fazla spoiler vermemek için ailenin en göze çarpmayan hastalıklısına, ailedeki diğer patolojik vakaların yanında zararsız gibi görünse de, en sağlıklısı gibi görünse de anneye laf edeceğim: kızını yarışmaya götürmek için her türlü sıkıntıya katlanan ama kızının yarışma kostümünü ve performansını hiç merak etmemiş, ilk kez sahnede izleyen bir anne. "çağdaş" toplumların hastalıklarına dokunan (kişisel gelişim saçmalıkları, pornografi, güzellik yarışmaları, uyuşturucu, eşcinsellik, boşanmalar vb.), mükemmel oyunculukları, ciddi güzel soundtracki, dikkat çekici senaryosu ile çok sevdiğim, çok güldüğüm bir film oldu.


proust'un hayat hikayesi ve büyükbabanın "kaybeden" tanımı ise eve götürülecek mesajlardır bana göre.

4 Ocak 2009 Pazar

now or never



yoko ono'nun 1973 tarihli approximately infinite universe albümünden bir şarkı. iyi bir insan ve güçlü bir kadın olduğunu düşünüyorum ve fazlaca haksızlığa uğradığını... yoko ono çok çirkindi de john lennon çok mu yakışıklıydı, yoko ono diyelimki beatles'ı bitirdi, beatles üyeleri çok mu sahip çıktı gruplarına? şımarmışlar ve başarıyı taşıyamamışlar. kitleler de fanatiği oldukları grubun salaklığını göremediklerinden, (çünkü onlar FANATİKLER) faturayı yoko ono garibanına çıkarmışlar. şimdi nereden aklıma geldi yoko ono, çünkü bugün okuduğum bir röportajda adı geçiyordu. merak ettim albümünü dinleyeyim dedim. .

Are we gonna keep pushing our children to drugs?
Are we gonna keep driving them insane?
Are we gonna keep laying empty words and fists?
Are we gonna be remembered as the century that failed?
People of america, when will we learn?
It's now or never, there's no time to lose.
Are we gonna keep sending our youths to war?
Are we gonna keep scaring rice fields and infants?
Are we gonna keep watching dead bodies over dinner?
Are we gonna be known as the century that kills?
People of america, when will we stop?
It's no or never, there's no time to waste.
Are we gonna keep pretending things are alright?
Are we gonna keep our mouths closed just in case?
Are we gonna keep putting off until it's too late?
Are we gonna be known as the century of fear?
People of america, when will we see?
It's now or never, we've no time to lose.
People of america, when will we see?
It's now or never, we've no time to lose.
Are we gonna keep digging oil wells and gold?
Are we gonna keep shooting the ones that tries to change?
Are we gonna keep thinking it won't happen to us?
Are we gonna be known as the century that kills?
People of america, please, listen to your soul,
We can change the times to century of hope.
'cause dream you dream alone is only a dream,
But dream we dream together is reality.

nuovo cinema paradiso



ilk bölümü ile bana nakıp ali 'yi hatırlattı.*
sicilya'da geçiyor olması, müziği ve hikayesi bu filmi sevmem için yeterli.

3 Ocak 2009 Cumartesi

stranger than fiction


benim en iyi 250 film listemin ilk üçünde yer alan film.
kaçınılmaz ve tartışılmaz olan ölüm gerçeğini kabullenmekte ne kadar zorlandığımızı ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya ne kadar istekli olduğumuzu anlatıyor gibi görünse de aslında daha başka şeyler anlatıyor. bir sürü detayı ve sahneyi çok tanıdık buldum.

... sometimes when we lose ourselves in fear, in despair, in routine and constancy and hopelessness and tragedy..........................................................................................
(burada bir sürü şey sayılıyor, kurabiyelerden, yarin yanağına, arkadaşa yapılan jestten, bir dost tesellisine kadar, burun tıkacı bile var...) all these things, they are all here to save our lifes...

ayrıca mükemmel bir romantizm dozu var. vıcık vıcık değil, çok olması gerektiği gibi, çok özendirici...

dostlar izlesin isterim.



2 Ocak 2009 Cuma

algılama ve öncelikler

http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2007/04/04/AR2007040401721.html

2 gün önce boston'da verdiği konserin biletleri 100 dolardan satılmıştı. joshua bell 3,5 milyon dolarlık kemanıyla metroda konser verdi ve çaldığı süre boyunca 32 dolar topladı. algılama ve öncelikler üzerine çok başarılı bir sosyal deney.

1 Ocak 2009 Perşembe

aşure günü (bu yıl için 7 ocak 2009)

hıristiyanlar, yahudiler ve müslümanlar tarafından kutsal sayılan, ibadet ve dua edilmesi önerilen bir gündür. tatlı olan aşure ise sadece bir semboldür. bugün, 10 peygambere değişik şekillerde allah'ın lütfunun ulaşması nedeniyle kutsal kabul edilir. peygamberlerin başına gelen bu olaylar, insanların benzer şekilde hayatlarına adapte edebileceği sembolik anlamlar içerir. bütün bu önemli olayların aşure günü gerçekleşmesinden ötürü o gün insanların da dualarının kabul edileceğine inanılır:

1. hz. adem ve hz. davud'un tövbelerinin kabul edildiği gün olarak, günahların affı için dua etmek önerilir. pişmanlık ve hatalar nedeniyle kendinize ettiğiniz işkenceye son vermeniz için bir fırsattır. bir nevi kilometreyi sıfırlama ihtiyacınıza cevap olabilir. ya da günah çıkarma, arınma...

2. hz.nuh'un tufandan gemiyi kurtarıp, sağ salim karaya çıkarttığı gün olarak sıkıntıların, hayatımızdaki krizlerin, fırtınaların dinmesi, ruhumuzdaki dalgalanmaların, gelgitlerin bitmesi için dua etmek anlamına gelir.

3. hz. ismail'in doğduğu gün olarak, beklenen müjdenin gelmesi, beklentilerin/ümit edilenlerin gerçekleşmesi dileği...

4. hz. yusuf'un kardeşlerinin attığı kuyudan çıkması aslında nefsi sembolize eder. insanın kendi kuyularından, çıkmazlarından aydınlığa çıkması dileği... (bir nevi depresyondan kurtulma isteği diyelim.)

5. hz. yakup'un, oğlu hz. yusuf'un hasretinden kapanan gözlerinin açıldığı gün olarak, yine aydınlanma dileğini sembolize eder, kör olan kalp gözünün açılması, gerçeklerin farkına varma, iyiyle-kötüyü ayırd edebilme, doğruları görebilme yeteneğinin kazanılması dileği...

6. hz.eyyüb'ün hastalığından o gün kurtulması, sağlığına kavuşması ise yine sıkıntıların bitmesi, mental ve fiziksel sağlık sorunlarından kurtulma dileğidir...

7. hz. musa için kızıldeniz o gün yarılmış, musa ve yanındakilere yol açılmış, sular altında kalan firavun ve ordusu olmuştur. bu da mucizelere olan inancı tazeleyen bir semboldur ve allah'tan ümit kesilmemesi gerektiğini sembolize eder. siz eğer masumsanız ve iyi niyetliyseniz, hiç beklenmedik olaylar gelişip, düşmanlar/sıkıntılar yok olabilir ve bütün sorunların üstüne çıkabilirsiniz mesajını verir, mucizelere inanmayı ve ümitsizliğe kapılmamayı telkin eder.

8. hz. yunus balığın karnından aşure günü çıkmıştır. bu da yine nefsi sembolize eder. sizi sıkan ve doymak bilmeyen nefsinizin yola gelmesi, içinizdeki şeytanın sesinin susması, can kafesinden kurtulmak ve ruhunuzun huzura ermesi dileği...

9. hz. ibrahim 'in son anda yanmaktan kurtulması. mucizelerin varlığına ve kul sıkışmadan hızır'ın yetişmeyeceğine olan inancın tazelenmesi ve sıkıntıların sona ermesi, tehlikelerden korunabilmek için dilekler...

10. hz. isa'nın dünyaya geldiği gün olarak, bu olay aslında babasız bir çocuğun dünyaya gelebilmesi ile allah'ın kudretini sembolize eder. neden-sonuç ilişkileri kurmanın her zaman gerekli ve yeterli olmaması, kudretin sorgulanmaması ve allah'ın büyüklüğünden şüpheye düşülmemesi gerektiğini işaret eder. kalbinizde şüphe oluştuğunda çok kurcalamayın, bazen neden-sonuç ilişkisi kurmakta yetenekleriniz sınırlı kalabilir, allah'ın gücüne inanın, hikmetinden ve kudretinden sual etmeyin, bilmenizin mümkün olmadığı şeyler olabilir sonucu çıkarabiliriz.

hz. ali'nin oğlu hz. hüseyin'in * katledildiği günün de aşure günü olması çok önemli, fakat diğer mucizelere gölge düşürüceğinden belki de üstünde çok durulmaz. bunu ben şöyle yorumluyorum: peygamberlere bu kadar mucizenin ve lütfun ulaştığı aşure gününde maalesef hz. hüseyin aç ve susuz bırakılıp, öldürülmüş ve hz. ali büyük bir acıyla başbaşa kalmıştır. bu da gösteriyor ki bazen mucizeler gerçekleşmeyebilir ve hikayeniz en kötü sonla bitebilir. bu gibi durumlara da hazırlıklı ve dayanıklı olmanız gerekir. çünkü, mitler ve dini sembollerde tesadüflere yer yoktur, her şey, her olay anlamlıdır. eğer aynı günde 10 peygambere lütuf, birisine bela geldiyse temkinli olmak lazım derim. onbirde bir şans hiç de az değil, peygamber gibi bir insan bile olsanız (ki hz. ali gibi bir şahsiyetten bahsediyoruz) bela gelip bulabilir. hz. ali diğer 10 peygambere lütuf, kendisine bela gönderen allahına isyan etti mi acaba?

aşure günü bunların üstünde düşünebilir, dua ve ibadet edebilirsiniz. aslında bunları diğer günlerde de yapmamanız için bir neden yok. dinlerde, telkin ve dua ile huzura erişme, günahlardan arınma ve tövbe şansı her zaman var. dinlerin tanımladığı hayatta ise en değer verdiğiniz şeyleri kaybetme riskinin farkındalığı içinde, kötüye hazırlıklı, acıya dayanıklı, buna rağmen dengeli ve güçlü kalma mecburiyeti var.
auro, 18.01.2008