18 Mart 2009 Çarşamba

serendipity

güzel bir kelime.
penisilinden viagraya kadar bir sürü şeyin ortaya çıkış şekli.
türkçe karşılığı yok. tesadüf ya da şans eseri demek yetersiz kalıyor.

bir gün bir otobüse binip, sınava giderken, hesap makinasını unuttuğunu anlayan, panikleyen bir genç kızın "hesap makinası olan var mı?" diye otobüsün içine seslenmesi, birisinin cebinden çıkarıp uzatması ve hesap makinasının yanında hayatının aşkını da bulması gibi...

aradığından başka bir şeyi, aradığın şey vesilesiyle bulmak, bulduğunun görünürde aramadığın ama asıl ihtiyacın olan bir şey olması, yani acaip bir durum...

"In the field of observation, chance favours only the prepared mind." Louis Pasteur
"Serendipity. Look for something, find something else, and realize that what you've found is more suited to your needs than what you thought you were looking for." Lawrence Block
"Serendipity is the faculty of finding things we did not know we were looking for." Glauco Ortolano (2008)

wu wei ile kardeş gibiler...

12 Mart 2009 Perşembe

pancake - 2

orijinal olarak waffle tarifi. deneyince, kötü bir waffle, iyi bir pancake tarifi olduğuna karar verdim. önceki pancake reçetesinden daha başarılı ama daha uğraştırıcı olduğundan eskisini silmedim.

1/2 bardak ılık suda 1/2 paket kuru maya eritilir

yarım bardak erimiş tereyağı
1/2 çay kaşığı tuz
1 kaşık sıvı yağ
vanilya
2 bardak süt
1,5 bardak su
4 yumurta sarısı
1/2 bardak şeker (+/- 2 kaşık)

karıştırılır.

4 bardak elenmiş una maya ve sıvı karışımı eklenir.

yumurta akları çırpılıp hamura karıştırılır.

1 saat bekletilir, 4 kez karıştırılır.

çok az yağlanmış ya da yağsız teflon tavada pişirilir.

oldukça fazla miktarda olması korkutmasın.
üzeri kapatılıp buzdolabında saklanabilir.
bekleyen hamurun daha güzel olduğunu peşinen söylemeliyim, çünkü
buzdolabında da mayalanmaya devam ediyor.
bekledikçe güzelleşiyor.

11 Mart 2009 Çarşamba

krishnamurti - truth is a pathless land

"Sevgili ile ne demek istediğimi soruyorlar. Açıklayayım, siz istediğiniz gibi anlayın. Benim için O, Krishna, Kuthumi, Maitreya, Buda... Bunların hepsi, ama hepsinin biçiminin ötesinde. Ne ad verdiğiniz ne fark eder ki? Benim Sevgilim gökler, çiçekler, her bir insan. Ben Sevgilimle birleştim… ve siz Onu her bir hayvanda, her bitkide, acı çeken her insanda göremedikçe anlayamayacaksınız.”

Yazdıkları ve söyledikleri onu eğitmiş olanların ve kurtarıcı olmasını isteyenlerin bekledikleri yazılar ve sözler değildi. Onun başkaldırdığını söylediler. Krishnamurti Life in Freedom (Özgür Yaşam) adlı kitabında şöyle yazıyordu: “Her şeye başkaldırıyorum. Başka insanların kendilerini üzerimde yetke saymalarına, başkaları tarafından eğitilmeye, başkalarının bildiklerini bana kabul ettirmeye çalışmalarına başkaldırıyorum. Kendim bulmadıkça hiçbir şeyi doğru kabul etmiyorum. Başkalarının benden farklı düşünmesine karşı değilim, ama onların bana düşüncelerini, yaşamla ilgili görüşlerini zorla kabul ettirmeye çalışmalarına katlanamıyorum. Daha küçük bir çocukken de başkaldırıyordum. Dinliyor, izliyor, ama bir yandan da sözlerin yanılsamasının ardındaki hakikati arıyordum.”

Krishnamurti 1929 yılında 34 yaşındayken kendisine yüklenen kurtarıcı imgesini büyük bir kararlılıkla yadsıyarak Doğu Yıldızı Örgütü’nü dağıttığını açıkladı. Ommen’de 3000 örgüt üyesinin önünde yaptığı konuşma radyodan da binlerce kişi tarafından dinleniyordu. Krishnamurti sayıları o tarihte 60.000′e varan üyeye şöyle sesleniyordu: “Hakikat ülkesinin yolu yoktur ve ona ne olursa olsun hiçbir yolla, hiçbir dinle, hiçbir mezheple ulaşamazsınız… Ben hiçbir tinsel örgütün üyesi olmak istemiyorum; lütfen bunu anlayın… Eğer bu amaçla örgüt kurulacak olursa, bir engel, zayıflık, köstek halini alır ve bireyi sakatlar, onun büyümesini, özgün biri olmasını engeller, oysa bu, insanın saltık, koşulsuz hakikati keşfetmesinde temeldir… Şimdi başka örgütler kurabilir, başka birinin sizi kurtarmasını bekleyebilirsiniz. Ben bununla ilgilenmiyorum, kendinize yeni kafesler örüp bu kafesleri yeni biçimlerde süslemenizle de ilgilenmiyorum. Benim tek ilgilendiğim insanı kesin olarak, koşulsuz olarak özgürleştirmek.”

Krishnamurti bu konuşmayla yalnızca örgütü dağıtmakla kalmamış, Theosophical Society üyelerini de şaşkınlık içinde bırakmıştı. Kendisinin gelecekte yapacağı işler için toplanan büyük paraları ve dünyanın çeşitli yerlerinde armağan edilen arazileri geri dağıttı ve yaşamının geri kalanını dünyanın pek çok yerinde konuşmalar yaparak geçirdi. Artık konuşmalarında hiçbir dine, geleneğe, düşünce akımına bağlı değildi. Ders vermekten çok dinleyenlerin kendilerini sorgulamaları, söylenenlere körü körüne inanmak yerine kalplerinin derinliklerine bakmaları ve kendi varlıklarının hakikatini bulmaları gerektiğini vurguladı.

Eğitim Krishnamurti için en önemli konulardan biriydi. Genç insanların ırk, ulusçuluk, din, dogma, gelenek, sanı gibi koşullanmalarını görmelerini, bilinçlerinde bir dönüşüm yaşamaları durumunda bütünüyle zeki insanlar olabileceklerini ve doğru eylemde bulunabileceklerini düşünüyordu. Önyargısı ve koşullanmaları olan bir zihin ona göre asla özgür olamazdı. Krishnamurti dünyanın çeşitli ülkelerinde, insanların mekanik, teknolojik araçlara dönüşmek yerine korkusuzca, karmaşa yaşamayan özgür bireyler olarak yaşamı anlayabilecekleri okullar açtı.

Krishnamurti ömrünün sonuna dek sohbetlerini sürdürdü, insanlarla bir öğretmen, bir guru olarak değil, bir dost olarak konuştu. 90 yaşında bile gezilerine, sohbetlerine ara vermedi. Dinleyicilerinin öğrenmesini umduğu her şeyi kendisi yaşadı. 1985 yılının sonlarında rahatsızlandı. 17 Şubat 1986 tarihinde Kaliforniya’nın Ojai bölgesinde bir hastanede 91 yaşında öldü. Ölmeden önce “Ben sıradan bir insanım, beni sıradan bir biçimde uğurlayın” demişti; bedeni yakıldı ve mezarının üstüne tapınak dikilmemesi amacıyla külleri en sevdiği yerlere serpildi.

Krishnamurti’nin yaşamı boyunca yaydığı sevgi bugün de insanlığın kalbinde ve zihninde yaşamaktadır.

---------------------------------------

Daha Yüksek Bilinç Düzeylerine Ulaşmak

"Mutlu olmak her bireyin en yüksek hedefidir.
Böyle bir hedefe ulaşabilen pek az kişi, aslında ulaşılacak bir hedef olmadığını,
ancak yolculuğun her bir anının büyük bir keyif ve tatmin demek olduğunu anlamış olanlardır.

Hayatı bu şekilde algılamak kolay değildir;
bu öğreti günlük yaşantımıza katılıp uygulanabilir de değildir.
Tam aksine, hayatı daha yüksek bir bilinç düzeyinden algılayan kişinin
gayret sarf etmeksizin olan tutumudur. Hayat böyle bir kişi için cennet gibidir.

Mutluluk, iç dünyayı tatmin etme sanatının gelişmesine dayanır,
bu da dış dünyaya bolluk, sağlık ve ilişkilerde sevgi olarak yansır.

Dış dünyamız, iç dünyamızın yansımasından başka bir şey değildir.

Öyle ise iç dünyamızdaki değişimi tetikleyen nedir?

Yaşantımızın tüm yönlerinde içsel tatmini ve dolayısıyla da büyümeyi nasıl elde edebiliriz?

Hiçbir öğreti veya doktrin bizi o aşamaya ulaştırmaz.

Gerçek değişim bilinç düzeyindeki yükselme sayesinde meydana gelir."

Amin