23 Kasım 2008 Pazar
gözyaşı
soğan doğrarken akan gözyaşı ile ağlarken akan gözyaşının kimyasal yapıları birbirinden tamamen farklıymış. ağlarken akanlar daha çok protein içermekteymiş. fakat henüz bu farkın nedeni açıklanamıyormuş. vücut soğana bir nevi savunma mekanizması ile karşı koyarken, ruhsal gözyaşının vücudun ihtiyaç duyduğu proteini de alıp götürmesi acının yarattığı tahribatı açıklıyor sanırım. ego acır, öz acımaz diye de bir şey var. ego büyükse, acı da büyük. öyleyse no ego, no acı...
17 Kasım 2008 Pazartesi
brokoli ve makarna
brokoli sevmeyen çocukların bile yediği güzel bir yemek.
1 adet brokoli yıkandıktan sonra, parçalara ayrılır. makarna sıcak suya atılır, üstüne brokoliler yerleştirilir. ikisi bir arada ve aynı anda pişerken (pişme süreleri de aynı), sos için tavada zeytinyağı ısıtılır, 2 diş sarmısak, ince doğranmış 1 soğan ve karabiber kavrulur (pembeleşmesin). makarna ve brokoli süzülür. brokolilerin sert kısımları ince ince doğranır, çiçekleri kendiliğinden dağılır. soğan ve sarımsağın bulunduğu sos tavasına 1 küçük paket krema ve brokoliler eklenir, 100 gr kadar beyaz peynir (herhangi başka bir peynir de olur, rokfor veya kaşar...) ile kısık ateşte demlenir, sos haline gelmesi sağlanır ve makarna ile kaynaştırılır.
1 adet brokoli yıkandıktan sonra, parçalara ayrılır. makarna sıcak suya atılır, üstüne brokoliler yerleştirilir. ikisi bir arada ve aynı anda pişerken (pişme süreleri de aynı), sos için tavada zeytinyağı ısıtılır, 2 diş sarmısak, ince doğranmış 1 soğan ve karabiber kavrulur (pembeleşmesin). makarna ve brokoli süzülür. brokolilerin sert kısımları ince ince doğranır, çiçekleri kendiliğinden dağılır. soğan ve sarımsağın bulunduğu sos tavasına 1 küçük paket krema ve brokoliler eklenir, 100 gr kadar beyaz peynir (herhangi başka bir peynir de olur, rokfor veya kaşar...) ile kısık ateşte demlenir, sos haline gelmesi sağlanır ve makarna ile kaynaştırılır.
15 Kasım 2008 Cumartesi
5 Kasım 2008 Çarşamba
the godfather
eternal sunshine of the spotless mind
bu filmi overrated bulanları anlıyorum, gördüğü ilgi şaşırtabilir. ama neden sevildiğini anlayamamalarını anlayamıyorum. bunu anlamak için sosyolog ya da sinematolog olmaya gerek yok. mevzu, eski sevgili mevzusudur. bana göre ise, bu filme ne söylesem, ne yazsam az. müzikleri olsun, senaryosu olsun, replikleri olsun...
(spoiler!)
joel: i'm so happy, just happy... i can die right now...
joel: you don't have to be afraid of silence, clementine. constantly talking isn't necessarily communicating.
joel: wait.
clementine: what joel? what do you want?
j: i don't know. just wait. i just want you to wait for a while.
c: okay.
j: really?
c: i'm not a concept, joel. i'm just a fucked-up girl who is looking for my own peace of mind. i'm not perfect.
j: i can't think of anything i don't like about you right now.
c: but you will. you will think of things. and i'll get bored with you and feel trapped because that's what happens to me.
j: okay.
c: okay.
the end
03.07.2008
(spoiler!)
joel: i'm so happy, just happy... i can die right now...
joel: you don't have to be afraid of silence, clementine. constantly talking isn't necessarily communicating.
joel: wait.
clementine: what joel? what do you want?
j: i don't know. just wait. i just want you to wait for a while.
c: okay.
j: really?
c: i'm not a concept, joel. i'm just a fucked-up girl who is looking for my own peace of mind. i'm not perfect.
j: i can't think of anything i don't like about you right now.
c: but you will. you will think of things. and i'll get bored with you and feel trapped because that's what happens to me.
j: okay.
c: okay.
the end
03.07.2008
dogville
(spoiler!)
bira açılır, abur cubur getirilir, heyecanla film takılır ve seyretmeye başlanılır. ancak giriş bölümü bir türlü bitmemektedir. 2. cd takılıp bu durum nereye kadar devam etmekte acaba diye bakılır. film, film gibi değil. evet ilk yarım saat bir hayal kırıklığı idi. ama daha sonra bu his yerini garip bir ruh haline bıraktı. hayranlıkla karışık ama aynı zamanda karamsar bir ruh hali.
insan doğasının tüm kiri, çamuru, bencillikleri, döneklikleri, bunlar var ama önemli bir diğer konu da baba-kız ilişkisi. aslında bütün hikaye bu ilişkideki problemden doğup, bu problemle sona eriyor.
bir başka çarpıcı nokta da aşkın insan doğasına yenilişi. (eğer o aşk idiyse)
hülya avşar bir filmde bir şekilde (!) zengin olup kovulduğu kasabaya gelir ve cami, okul vs yaptırıp onu kovanları aşağılar ve önünde diz çöktürür. bu da bir intikam yolu olarak her türk'ün kafasına yerleşmiştir. filmin finali bana bu türk filmini anımsattı. mesela grace misyon evini yıkıp bir kilise yaptırsaydı, büyük bir çan kulesi de yanında. bir de fabrika kurup, herkese aş ve iş imkanı sağlasaydı fena mı olurdu. çocuklar için de okul tabii.
sonuç olarak film çok eğitici ve düşündürücü. film gibi film olsaydı bu kadar iyi anlatılamazdı herhalde insan doğası.
filmden bir diyalog:
grace: köpekler (tecavüzcüler, katiller vs. kastediliyor) sadece kendi doğalarına uyarlar. neden onları affetmeyelim?
babası: köpeklere pek çok yararlı şey öğretilebilir. ama her doğalarına uyuşlarında affedersen bunu yapamazsın.
26.07.2004
brokeback mountain
( spoiler!)
hiç bir feminen işaret vermeyen, klişe homoseksüel tavırlarını göstermeyen iki taş gibi erkeğin birbirlerine aşık olmalarının ve baş etmek zorunda oldukları "mahalle baskısı"nın öyküsü. her yasak aşkta olduğu üzere yüksek dozda özlem, çaresizlik, yüksek beklentiler, ruhsal ve fiziksel engeller, tutku, tükeniş ve tüketiş üstüne bir film.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)