5 Kasım 2008 Çarşamba

dogville

(spoiler!)
bira açılır, abur cubur getirilir, heyecanla film takılır ve seyretmeye başlanılır. ancak giriş bölümü bir türlü bitmemektedir. 2. cd takılıp bu durum nereye kadar devam etmekte acaba diye bakılır. film, film gibi değil. evet ilk yarım saat bir hayal kırıklığı idi. ama daha sonra bu his yerini garip bir ruh haline bıraktı. hayranlıkla karışık ama aynı zamanda karamsar bir ruh hali.
insan doğasının tüm kiri, çamuru, bencillikleri, döneklikleri, bunlar var ama önemli bir diğer konu da baba-kız ilişkisi. aslında bütün hikaye bu ilişkideki problemden doğup, bu problemle sona eriyor.
bir başka çarpıcı nokta da aşkın insan doğasına yenilişi. (eğer o aşk idiyse)
hülya avşar bir filmde bir şekilde (!) zengin olup kovulduğu kasabaya gelir ve cami, okul vs yaptırıp onu kovanları aşağılar ve önünde diz çöktürür. bu da bir intikam yolu olarak her türk'ün kafasına yerleşmiştir. filmin finali bana bu türk filmini anımsattı. mesela grace misyon evini yıkıp bir kilise yaptırsaydı, büyük bir çan kulesi de yanında. bir de fabrika kurup, herkese aş ve iş imkanı sağlasaydı fena mı olurdu. çocuklar için de okul tabii.
sonuç olarak film çok eğitici ve düşündürücü. film gibi film olsaydı bu kadar iyi anlatılamazdı herhalde insan doğası.
filmden bir diyalog:
grace: köpekler (tecavüzcüler, katiller vs. kastediliyor) sadece kendi doğalarına uyarlar. neden onları affetmeyelim?
babası: köpeklere pek çok yararlı şey öğretilebilir. ama her doğalarına uyuşlarında affedersen bunu yapamazsın.
26.07.2004

Hiç yorum yok: