5 Haziran 2008 Perşembe

primum non nocere

bu cümleyi, günde en az 50 koroner anjiyografi işleminin yapıldığı, günde en az 5 kalp cerrahilik vakanın çıkarıldığı bir özel hastanenin invasiv kardiyoloji kliniğinde gördüm. hem latince, hem türkçe olarak. "önce, zarar verme" demekmiş.

koroner anjiografi işlemi tansiyon ölçmek kadar rutinleşti. işi yapanlar çok deneyimliler, elleri hızlı, çok hızlı yaşlanıyorlar, çünkü maruz kaldıkları şua sınırların üzerinde. ama karşılığını alıyorlar. herkes alıyor. trilyonluk faturalar kesiliyor her ay bağkur'a, emekli sandığı'na. bütün invasiv girişimlerin sayısı çok fazla aslında. artroskopi örneğin. o da çok basitmiş gibi algılanıyor. ve mümkünse dizine ve kalbine girilmemiş insan kalmasın görüşünde bütün tıp dünyası. ne de olsa en kesin teşhis yöntemleri. içine girip bakmak gibisi yok. röntgen, mr, laboratuvar, klinik bulgular vs. bir yere kadar.

bütün bebekler göbekten kesilerek çıkarılsın, doğmasınlar. 35 yaşın üstünde herkesin vücuduna en az bir kez girilsin, bakılsın, diz, mide, kalp farketmez... ama hala bağırsak enfeksiyonundan bebekler ölebilir, ya da kanser geç teşhis edilebilir ya da ağzında sağlam diş kalmayabilir insanların, ayak mantarı normal kabul edilebilir. yeter ki büyük, küçük önemli değil bir cerrahi girişim daha olsun. numaratör atsın. bu sistemde günah keçileri doktorlar ama onların suçu yok, türkiye bütçesine eşit bütçeleri olan dev şirketlerin stratejilerine karşı koymak yeldeğirmenleriyle savaşmaya eş. sağlık, silah sektörü kadar büyük ve 3. dünya savaşına ilaç, tıbbi sarf malzemesi veya teknoloji üreten firmalar neden olacak. asıl kavga onların arasında çünkü. her yere yazın "önce, zarar verme" diye. neye yarar...
12.08.2006
(bkz: primum non nocere/@auro)

Hiç yorum yok: